• HZ. EBUBEKİR (R.A)
  • HZ. ÖMER (R.A)
  • HZ. OSMAN (R.A)
  • HZ. ALİ (R.A) (6-661)

Hz. Ali (r.a), Hicret’ten yaklaşık 22 sene önce milâdî 600 yılında Mekke-i Mükerreme’de doğmuştur. Kâbe’nin içinde doğduğu nakledilir.

 

·       Peygamber (s.a.v)’in amcasının oğlu

·       Peygamber (s.a.v)’in, damadı

·       İslam’ın dördüncü halifesi

Babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma binti Esed (r.a), dedesi Abdulmuttalip’tir.

 

Fâtıma Hatun (R.A)

Abdulmuttalip, Peygamber (s.a.v) Efendimiz 8 yaşındayken vefat ettiğinde, Hz. Ali’nin (r.a) annesi Fâtıma Hatun (r.a), Efendimize (s.a.v) annelik yapmıştır. Kendi çocukları aç dururken Peygamberimiz ’in (s.a.v) karnını doyurur, kendi çocuklarının üstü başı toz toprak içinde dururken, o önce Efendimiz ‘in saçını başını tarar, gülyağıyla yağlardı.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) daha sonraki hayatında bu mübarek hanımı sık sık ziyaret ederdi. Fâtıma Hâtun (r.a), fazilet sâhibi, Salih ameller işleyen Saliha bir İslâm hanımı idi. Hicrî 4. senede Medine’de vefat etti.

 


İlk Müslüman Erkek

Hz. Ali (r.a), Ebû Tâlib’in en küçük oğludur. Mekke’de baş gösteren kıtlık üzerine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), amcasının yükünü hafifletmek için Hz. Ali’yi (r.a), himayesine aldı ve yetiştirdi. Böylece Ali (r.a), Beytullâh’ta doğmuş, Beytü Rasûlillâh’ta yetişmiş oldu. 10 yaşlarındayken İslâm ile şereflendi. Hz. Hatice’den (r.a), sonra İslâm’a girmiş, “çocuklardan ilk Müslüman olan kişi” vasfını kazanmıştır.

Hz. Ali (r.a), Mekke ve Medîne devirlerinde her an Peygamber (s.a.v), Efendimiz’in yanında oldu. Hicret esnâsında Efendimiz’in (s.a.v), yatağında uyuyarak müşrikleri oyaladı ve Peygamber (s.a.v), Efendimiz’e zaman kazandırdı. Allah Rasûlü’nün(s.a.v), bıraktığı emânetleri sahiplerine teslim ettikten sonra Kuba’da Peygamber (s.a.v), Efendimiz’e yetişti.

 

Peygamberimizin Kardeşi

Hicret’in 5. ayında gerçekleştirilen Muâhât/Kardeşlik akdinde Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Hz. Ali’yi (r.a), kendisine kardeş olarak seçti. O bu iltifat ve lütuf karşısında son derece duygulandı ve:

“–Ben Allah’ın kulu, Rasûlullah’ın da kardeşiyim” diyerek sevinç gözyaşları döktü.

 

Hz. Ali’nin (R.A) Hz. Fatıma (R.A) İle Evlenmesi

Ali (r.a), hicrî 2. senenin son ayında Hz. Fâtıma (r.a) ile evlendi. Ona son derece sevgi ve saygı duyardı. Hatta kendi annesi Hz. Fâtıma’ya (r.a), hanımı Hz. Fâtıma’ya (r.a) hürmet göstermesini ve ona kesinlikle ev dışı hizmetleri gördürmemesini tavsiye ederdi.

 

Allah’ın Arslan’ı

Hz. Ali (r.a), Peygamber (s.a.v), Efendimiz’in devamlı yanında bulundu ve bütün cihat hareketlerine katıldı. Uhud’da ve Huneyn’de muhtelif yerlerinden yara aldı. Bedir’de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı, hâkim noktaları tespit ederek Nebiyy-i Ekrem (s.a.v), Efendimiz’e bildirdi. Bu mevkîleri işgal ederek Bedir’de mühim bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. 

Bedir Gazâsı’nın başlamasından önce, Kureyşliler ile teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu dövüşte, hasmı Velid bin Muğire’yi kılıcı ile öldürdüğü gibi zor durumda kalan Hz. Ubeyde’nin (s.a.v) yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. 25 yaşlarında bir delikanlı olarak büyük kahramanlıklar gösterdi. Allah Rasûlü’nün (s.a.v) arzusu üzerine, Bedir’de yapılan havuzdan bir kırba ile ashâb-ı kirâma su taşıdı. Burada kendisine “Allah’ın Arslanı” lâkabı ile Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan, bir de deve verildi.

 

Hz. Ali’nin (R.A) Çocukları

Hicrî 3. sene Ramazan’ının ortasında oğlu Hasan (r.a) doğdu. 4. sene Şaban ayının 5’inde de Hüseyin (r.a) doğdu. Daha sonra Muhassin isminde bir oğlu ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm isminde kızları oldu.

 


Zülfikar Ne Demek? 

Hz. Ali’nin (r.a) “Zülfikâr” ismi verilen meşhur bir kılıcı vardı. Ucu iki çatallı olan bu kılıcı, Uhud’da gösterdiği üstün kahramanlık, cesaret ve fedakârlık sebebiyle Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) hediye etmişti. Münebbih bin Haccâc’a âit olan Zülfikâr, Bedir’de ganimet olarak alınmıştı.[2]

 

İlmin Kapısı Hz. Ali (R.A)

Hz. Ali (r.a), ilk üç halife döneminde ne bir idari vazife aldı, ne de yapılan savaşlara katıldı. Sadece Hz. Ömer’in (r.a) Filistin ve Suriye seyahati esnasında Medine’de askerî vali olarak kaldı. Medine’de ikamet edip dinî ilimlerle meşgul olmayı diğer vazifelere tercih etti. Kur’an ve hadis konusundaki derin ilmi sebebiyle hem Hz. Ebubekir (r.a) hem de Hz. Ömer (r.a) bilhassa fıkhî meselelerde ona müracaat etmişlerdir.

 

Hz. Osman’ın (R.A) Şehit Edilmesi

Hz. Osman’ın (r.a) hilâfeti döneminde idarî tavrından pek memnun olmamakla birlikte İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikâyetleri hep bacanağı Hz. Osman’a (r.a) bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman’ı (r.a) muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarf etti. İsyancıları, teşebbüs ettikleri işten vazgeçirmek için ciddî îkaz ve nasihatlerde bulundu, ancak onların halifenin evini kuşatmalarına mâni olamadı. Hâdise ciddî boyutlara ulaştığında ise evlatları Hz. Hasan ile Hüseyin’i (r.a) halifenin evinin önüne nöbetçi olarak gönderdi.

Hz. Osman’ın şehadetinden sonra hilâfeti Hz. Ali’ye Hz. Ali (r.a) teklif ettiklerinde, o bu teklifi Talha ve Zübeyir’e yöneltti. Çok ısrar edilmesi üzerine bey ‘atı kabul etti.

 

Hz. Ali’nin (R.A) Halifelik Dönemi

Hz. Ali’nin (r.a) devri, Allah’ın bir takdiri olarak son derece karışık geçti. Hilâfete geldiğinde halledilmesi gereken birçok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffîn gibi iç çatışmaları doğurdu. Hz. Ali (r.a), İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları gidermek için büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi.

 

Bu karışıklıklar esnasında ikiye ayrılan ashabın birbirine bakışı ise son derece insaflıydı. Onlar birbirlerine; “Bunlar bize karşı taşkınlık eden kardeşlerimizdir.” diyorlardı.




Hz. Ali’nin (R.A) Vefatı

Hz. Ali (r.a) nihayet, Kafe’de 661 yılında bir Haricî olan Abdurrahman bin Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın tesiriyle iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 661 yılında şehit oldu. Bugün Necef diye bilinen Kûfe’ye defnedildi.

 

Hz. Ali’nin (r.a) Faziletleri


Hz. Ali (r.a) hiçbir zaman putlara, taşlara, ağaçlara secde ve ibadet etmemiş, onları tavaf etmemiş ve şeytanın yoluna gitmemiştir. İlk Müslümanlardandır.

Enes bin Mâlik (r.a) anlatıyor:

Rasûlullah Efendimiz pazartesi günü peygamber olarak gönderildi. Salı günü O ve Ali namaz kıldılar

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Hz. Ali’nin (r.a) fazileti hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Ben kimin dostu (mevlâsı) isem, Ali de onun dostudur.” (Tirmizî,)

“Kim Ali’ye hakaret ederse bana hakaret etmiş olur.” (Ahmed,)

Hz. Ali (r.a) her namaz için abdest alırdı. (Kurtubî,)

 

Hz. Ali’nin (r.a) İlmî Şahsiyeti


MÜ’m inlerin Emiri Hz. Ali (r.a) Allah’ın kelâmına çok büyük bir ehemmiyet verdiği için Kur’ân-ı Kerîm ve Kur’ân ilimleri husûsundaki ilmi derin idi.

Rasûlullah (s.a.v) zamanında Kur’an-ı Kerîm’i ezberlemişti. Onun şöyle dediği rivâyet edilir:

“Allah’a yemin olsun, hiçbir ayet yoktur ki onun hangi hususta, nerede ve kim hakkında indiğini; gece mi, gündüz mü; ovada mı, dağda mı nazil olduğunu bilmeyeyim!”

Gerçekten de Hz. Ali (r.a), İslâm’ın bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahibelerden biridir.

Devamlı olarak Peygamber (s.a.v) Efendimiz ‘in yanında bulunduğu için bütün İslâmî ilimlerde sahabenin ileri gelenlerindendir. İnsanları hakka iletmek için büyük gayretler sarf etmiş ve hilâfet dönemi iç karışıklıklarla geçmesine rağmen İslâm’ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük gayretleri olmuştur.

Post a Comment

أحدث أقدم