Ebu Cehil




Ebu Cehil, İslâm'ın ilk döneminde Peygamber Efendimizin (asm) en azılı düşmanı ve Kureyş'in ileri gelenlerinden biridir.

Önceleri Ebû'l-Hakem künyesiyle anılırken, Müslümanlar tarafından "Ebû Cehil" (cehâlet babası) diye adlandırılmıştır. Mekke'deki Kureyş kabilesinin Mahzûmoğulları boyuna mensup olup, Mekkeliler arasında büyük bir itibara sahip idi.

Peygamber Efendimiz (asm) ile aynı yaşlarda olan Ebû Cehil, ilk anlarından itibaren İslâm'a hep karşı çıkmış, Peygamber Efendimize ve özellikle güçsüz Müslümanlara var gücüyle düşmanlık gösterip ezâ ve cefâlarda bulunmuştur. İslâm'ın ilk iki şehidi olan Yâsir ve Sümeyye, İslâm düşmanı Ebû Cehil tarafından hunharca öldürülmüştür.

Ebû Süfyân'ın yönettiği Kureyş'e ait bir kervanın Müslümanların eline düşmesini önlemek maksadıyla Mekke'den büyük bir orduyla çıkan Ebû Cehil, kervanın kurtularak Mekke yolunu tuttuğunu öğrenmesine rağmen sırf İslâm'a düşmanlığı sebebiyle harp etmek üzere yoluna devam etmiş, Bedir'e vardığı zaman Hz. Peygamber (asm)'in sulh teklifini reddettiği gibi bizzat kendi ordusunda ileri gelen bazı kimselerin harbi önleme düşüncelerine şiddetle karşı çıkarak onları korkaklıkla itham etmiş ve harbi başlatmıştır.

Ancak çarpışmalarda iki Medineli Müslümanın ağır darbelerine uğrayan Ebû Cehil, hareketsiz bir şekilde savaş alanına düşmüş, ölmeden az önce de meşhur sahabe Abdullah b. Mes'ûd tarafından kafası kesilerek Hz. Peygamber (asm)'e götürülmüş, cesedi Bedir'de müşrik ölülerinin atıldığı kuyuya (Kalîbu Bedr) atılmıştır.

Böylece "bu ümmetin Firavun'u" olarak kabul edilen Ebû Cehil, Rabbim Allah'tır diyen insanlara İslâm'a ve tevhit akîdesine karşı insaf ve insanlığa sığmayan azgın düşmanlığının bedelini H. 624 yılında hayatıyla ödemiştir.


Ebu Leheb


Hz. Peygamber'in amcası, aynı zamanda onun en şiddetli düşmanıdır.
Onun için "Alev babası" (yani cehennemlik) manasına gelen Ebû Leheb lâkabı Müslümanlar tarafından kullanıldığı gibi Kur'an'da da geçmektedir.



Kendisi, Hz. Peygamber'e ve güçsüz Müslümanlara eziyetler eder, karısı Ümmü Cemil de Rasûlullah'ın geçeceği yollara dikenler atardı. Peygamber efendimiz, "Önce en yakın akrabanı uyar!" (eş-Şuarâ', 26/214) veya "Emrolunduğunu açık açık anlat!" (el-Hicr, 15/94) âyeti nazil olunca Safa tepesine çıkarak Mekkelileri uyarmıştı.

Bu sırada Ebû Leheb yerden bir çakıl alarak Hz. Peygamber'e fırlatmış ve "Kahrolasıca (tebben lek)! Bizi bunun için mi topladın?!" demişti. Bunun üzerine şu ayetleri ihtivâ eden Tebbet Sûresi nâzil oldu:

"Ebû Leheb'in elleri kurusun, kendisi de kahrolsun! Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. Yakında kendisi alevli ateşe atılacak. Karısı da boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde odun taşıyacaktır." (Tebbet, 111/ 1 vd.)

Şurası dikkat çekicidir ki Mekke müşrikleri arasında Kur'an-ı Kerim'de ismi açıkça zikredilerek lanetletilen tek kişi, Ebû Leheb'tir ve Hz. Peygamber'in öz amcası olması ona hiçbir fayda sağlamamıştır.

Daha sonraki dönemlerde de hep İslâm'a karşı müşriklerin yanında, hatta başında yer alan Ebû Leheb, bazı rivayetlere göre hasta olduğu için, bazı rivayetlere göre ise kız kardeşi Âtike'nin gördüğü kötü bir rüya sebebiyle Bedir harbine bizzat iştirak etmemiş, ancak yerine ücretini vererek bir asker göndermiştir.

Bedir hezimeti kendisine haber verildiği zaman son derece üzülmüş, yedi gün gibi çok kısa bir süre sonra da Mekke'de ölmüştür. Ölümünde oğulları dahi cesedini kaldırmaya yanaşamamışlar, kokuşuncaya kadar ortada kaldıktan sonra merasim yapmadan alelacele gömmüşlerdir.

Ebû Leheb, son derece zengin, iri cüsseli, kırmızı yüzlü, çabuk hiddetlenen birisi idi.




Utbe Bin Rebia




Oğlu Velid ve kardeşi Şeybe Müşrik olarak öldü. Bir diğer oğlu Hz. Huzeyfe (R.A) ilk Müslümanlardandır. Kızı Hint ise Mekke’nin fethinden sonra Müslüman oldu.

Mekke’de görüşüne değer verilen, cömert, hatip ve şair kişilerden biridir. Resûl-i Ekrem’e karşı çıksa da ona eziyet etmedi, yumuşaklıkla onu davasından vazgeçirmeye çalıştı. Davasından vazgeçirmek maksadıyla Hz. Muhammed’e bazı önerilerde bulunan Utbe, Resûlullah’ın okuduğu ayetlerden etkilenerek hiçbir şey yapamadan arkadaşlarının yanına döndü.

Nitekim Utbe’nin gizlice Hz. Peygamber’in Kur’an okuyuşunu dinlediği nakledilmektedir. Resûl-i Ekrem, Tâif’ten ayrılırken saldırıya uğradığında Utbe ve kardeşi Şeybe’ye ait bahçeye sığınmıştı. Bu sırada orada bulunan Utbe ve kardeşi Hz. Peygamber’e köleleri Addâs’la üzüm gönderdi. Utbe b. Rebîa, Resûlullah’ın öldürülmesine karar verilen Dârünnedve toplantısına kardeşiyle birlikte katıldı.

Gönülsüz katıldığı Bedir Savaşı hazırlıkları esnasında Ebû Süfyân Mekke’de bulunmadığı için görevini vekâleten üstlendi.

Yetmiş yaşında iken katledilen Utbe’nin cesedi Bedir’de öldürülen diğer müşriklerle birlikte kör bir kuyuya atıldı. Utbe’nin oğullarından Ebû Huzeyfe, Bedir Savaşı’nda Müslümanların safında yer alırken kızı Ebû Süfyân’ın hanımı Hind Bedir’de öldürülen babası, kardeşi ve amcasının intikamını almak için Vahşî b. Harb ile anlaşıp Uhud Savaşı’nda Hamza’yı öldürttü.

 

Ümmeyye Bin Halef


Umeyye Bin Halef kardeşi Übeyy ile beraber Peygamberimize en fazla düşmanlık yapan Mekke ileri gelenlerinden biridir.

Kâbe civarında namaz kılan Hz. Peygamber'in üstüne içlerinde Ümeyye b. Halef’in de olduğu müşriklerin teşviğiyle pislik atıldığında Peygamberimizin Allah'a havale edip beddua ettiği müşrikler arasında onun da adı vardı.

Kâfirûn sûresinin Ümeyye b. Halef, Esved b. Muttalib, Velîd b. Mugīre ve Âs b. Vâil’in Kâbe’yi tavaf etmekte olan Resûlullah’a,

Ey Muhammed! Biz senin taptığına tapalım, sen de bizim taptığımıza tap, seninle ortaklık yapalım” demeleri üzerine indiği bildirilmektedir.

Yine Leyl Sûresi’nin cimrilik yaparak malını ihtiyaç sahiplerinden esirgeyen Ümeyye b. Halef hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir.

Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl-i Habeşî’ye İslâm’ı kabul ettiği işkence ederdi. Hicretten hemen önce Hz. Peygamber’in öldürülmesine karar verilen Dârünnedve’deki toplantıya katılmış ve hicret esnasında sığındığı Sevr mağarasının önüne kadar takip etmişti.

Hz. Peygamber’in kendisinin öldürüleceğine dair sözünü duyduğu ve onun sözlerinin hep doğru çıktığını bildiği için yer almaktan kaçındığı Bedir Gazvesi’nde öldürüldü. Oğlu Safvân, Tâif Seferi dönüşü müslüman olmuştur.

 

 

Ukbe Bin Ebi Muayt

 



Resullullah namaz kıldığı sırada elbisesi ile peygamberin mübarek boğazına dolamış ve öldürmeye çalışmıştır. Yine başka bir gün peygamberimiz namaz kıldığı esnada mübarek sırtlarına deve işkembesi koydu

Ukbe Bin Ebi Muayt , Peygamberimizin beddua ettiği müşrikler arasında yer alır. Ukbe Bin Ebi Muayt, Bedir Savaşında esir edilen 70 kişi arasında yer alır. Bu yetmiş esirden boynu vurularak öldürülen tek kişidir.

 

 

 

 

Âs Bin Vâil


Âs b. Vâil İslamiyet’in baş düşmanlarından biridir.  Âs b. Vâil hakkında doğrudan ve dolaylı olarak inen ayetler vardır.  Oğlu Amr bin As, Necaşi’nin huzurunda Müslüman olmuş daha sonra mısır valisi olmuştur.

Bunlardan bazıları şunlardır:

Kevser Sûresi

Efendimiz’in (sas) oğulları Abdullah ve Kasım’ın vefatı üzerine Âs b. Vâil:

Bırakın şu nesli kesilmişi artık, ölümünden sonra adını anan bulunmayacak” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:

Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.” buyurarak Âs b. Vâil’i “Ebter” sıfatı ile nitelendirmiştir.

Meryem Sûresi:

Cahiliye’de yaptığı haksızlıklara İslamiyet’ten sonra da devam etmiştir. Bunun ilk örneği ashâbdan Habbab b. Eret ile yaşadığı olaydır. Habbab b. Eret’in geçimini sağladığı kılıçlardan birkaçını satın almış fakat borcunu ödemek için şart koşmuştur.

Habbab’a, “Muhammed’i inkâr edinceye kadar sana bunun ücretini vermeyeceğim.” demiş

Habbab b. Eret ise: “Allah (cc) seni öldürüp sonra seni diriltinceye kadar Muhammed’i inkâr edecek değilim.” demiştir.

Âs b. Vâil de: “Allah beni öldürdüğü sonra da dirilttiği zaman nasıl olsa benim mal ve çocuklarım olacak.” dedi.

Bunun üzerine Allahu Teâlâ: “Ayetlerimizi inkar edip, bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü? Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahmân’dan bir söz mü almış?” ayet-i kerimeleri indirdi.

Hicr sûresinin 94 ve 96. ayetlerinde anlatılmıştır. Bir rivayete göre Âs b. Vâil, merkebiyle Taif’e giderken ayağına diken battı. Bacağı devenin boynu gibi şişti ve yerinden kıpırdayamaz hale geldi. Hicretten birkaç ay önce iniltiler içinde kıvrana kıvrana öldü.

Bir başka rivayete göre ise eşeğine binmiş. Mekke civarında bir yere gidiyordu. Bir dağ geçidinden geçerken eşeği onu yere düşürdü. Bacağını ısırdı. Bu yaradan dolayı öldü.

100 Köle Vasiyeti

Âs b. Vâil oğullarına vasiyet olarak 100 köle azad etmelerini istemiştir. Ölümünden sonra Hişam elli köle azad etmiş. Amr’a da elli köle kalmıştır. Amr b. As, Efendimiz’e (sas) bu vasiyeti bildirmiş ve Hz. Muhammed (sas): “Eğer o Müslüman olsaydı, köle azad etseniz, onun için sadaka verseniz veya onun için Hac yapsaydınız bu ona ulaşırdı.” buyurmuştur.

Âs b. Vâil, ömrü boyunca İslam’a ve Hz. Muhammed’e (s.a.s) dil uzatmış ve bu dinin tebliğ edilmemesi için elinden geleni yapmıştır. Diğer İslam düşmanları gibi başarısız olmuş ve sonunda helak olmuştur.

 


Velin Bin Muğire

 

İslam peygamberi Muhammed'e açıktan cephe alan Mekke paganlarının liderlerinden birisidir. Ailesi Mekke'nin en zengin ve nüfuzlu ailelerinden birisidir. Kendisi de bu zenginliğin ve nüfuzun varisi oldu.  Muhammed (S.A.S) Mekke'de İslam'ı ilan ettiğinde konumu dolayısıyla açıktan ve sert bir şekilde Muhammed'e karşı çıktı.

Kendisinden Kur'an hakkındaki fikri sorulduğunda onun bir tür 'sihir' olduğunu söylemiştir. Kaynaklarda aslında Kur'an'a inandığı fakat zenginliği ve nüfuzu yüzünden kıskançlık duygusuyla inkâr ettiği yönünde görüşler vardır.

İslam bilginleri İslam'a yaptığı tüm bu kötülüklerden ötürü Müddessir Suresi'nde lanetlenen kişinin Velid olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Çocukları arasında ünlü kumandan Halid bin Velid vardır. 622 yılında ayağındaki bir yaranın enfeksiyon kapması sonucu ölmüştür.

 


Post a Comment

أحدث أقدم