⏳ KUYUDAN MISIR SULTANLIĞINA
· Dedesi: Hz. İshak
· Babası: Hz. Yakup
· Annesi: Rahil
Hz. Yusuf, Yakup Peygamber’in 12 oğlundan en çok sevdiği oğludur. Annesinin adı Rahîl’dir. Kenan diyarında doğdu. Kuran-ı Kerim’de adı 27 defa geçer. Kuran’da 12. surenin adı Yusuf Suresi’dir.
Hz. Yûsuf (a.s) daha küçük yaşlarından itibâren babasının büyük bir sevgisine mazhar olmuştu. Her hâliyle kardeşlerinden farklıydı. Nitekim babası Ya’kûb (a.s) oğlu Yûsuf’ta kendisindeki husûsiyetleri görmüştü. Bu sebeple O’na olan meyli, diğer evlâdlarından fazla idi. O’nu çok sever, bütün oğullarından aziz tutar ve yanından ayırmazdı.
Hz. Yusuf (A.S) Rüyası
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Bir zamanlar Yûsuf babasına demişti ki: «Babacığım! Gerçekten ben (rüyâmda) onbir yıldızla Güneş ve Ay’ı bana secde ederlerken gördüm!»” (Yûsuf, 4)
Hz. Yusuf (a.s)’ın rüyasında gördüğü on bir yıldız, kardeşleri; Güneş, babası Yakup (a.s) ve Ay da teyzesi Lâyâ’dır. Zîrâ annesi Rahîl, vefat etmişti. Hz. Yusuf (a.s) bu rüyayı gördüğünde yedi yaşında bulunuyordu.
Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur:
“Babası Yakup (a.s) dedi ki: «Yavrucuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma! Sonra (onlar) sana (hasedlerinden dolayı) bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır. İşte böylece (rüyada gördüğün gibi) Rabbin seni seçecek. Sana (rüyada görülen) hâdiselerin tâbirine dâir ilim verecek, daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi, sana ve Yakup soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin her şeyi çok iyi bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sâhibidir.»” (Yûsuf, 5-6)
Kıskançlık
Hz. Yakup (a.s)’ın oğullarından Yehûda, Robil ve Şem’un, babalarının Yusuf’a gösterdiği husûsî alâka ve muhabbetin hikmetini kavrayamadılar. Kıskandılar da:
“Dediler ki: «Yusuf ile kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz (birbirimizi destekleyen) kuvvetli (ve kalabalık) bir cemaatiz. Babamız herhâlde apaçık bir yanlışlık içindedir. Yusuf’u öldürün, yahut onu (uzak) bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!»” (Yûsuf, 8-9)
Hz. Yakup (a.s)’ın rüyadan sonra Yusuf’un peygamberliğe vâris olacağını anlamış, bu yüzden de ona karşı muhabbeti ziyadeleşmişti. Ancak bu durumu sezen kardeşlerinin hasedi de gün geçtikçe arttı. Öyle ki bu hased, Yûsuf’a tuzak kurmalarına sebep oldu. Yâni Hz. Yakup (a.s)’ın sevgide ileri gitmiş, belâlar da o nisbette ağırlık kazanmıştı.
Hz. Yakup (a.s)’ın Yusuf’a olan aşırı muhabbeti gayretullâha dokundu. Bu sebeple Allâh Teâlâ, ona bir iptilâ vermeyi Murad etti ve Yusuf’u babasından ayırdı. Zira evlat, bazı hâllerde baba için büyük bir imtihandır.
Kardeşlerin Sinsi planı
Kardeşleri, Yûsuf hakkında belli bir kanaat birliğine varınca:
“İçlerinden biri: «Yûsuf’u öldürmeyin! Eğer mutlakâ (birşey) yapacaksanız, onu bir kuyunun dibine atın da (bari) geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün)!» dedi.” (Yûsuf, 10)
Bu teklifi yapan Yehûda idi ve bunu kardeşlerine kabûl ettirmişti. Şu kardeşlerin hâli ne kadar ibretlidir ki; en merhametli olanı dahî hasedi sebebiyle Yûsuf’un kuyuya atılmasını tavsiye etti.
Nihâyet Yûsuf’un birâderleri, yapmış oldukları sinsi plânla babalarına geldiler.
“Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor da Yûsuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa biz O’nun koruyucularıyız (O’nun iyiliğini istemekteyiz).»
«Yarın O’nu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin); oynasın! Biz O’nu mutlakâ muhâfaza ederiz.»” (Yûsuf, 11-12)
“Babaları: «Onu götürmeniz beni hakîkaten üzer ve siz farkında olmadan, onu bir kurdun yemesinden korkarım.» dedi.” (Yûsuf, 13)
“Onlar! «Vallâhi biz böylesine güçlü bir grup iken onu kurt kapar da yerse, o zaman biz hüsrâna uğrayanlardan oluruz (yazıklar olsun bize!)» dediler.” (Yûsuf, 14)
Kuzu Kurtlara Emanet
Ya’kûb -aleyhisselâm-, oğullarının kardeşleri Yûsuf’u sahrâya götürmek üzere ısrar etmeleri ve Yûsuf’un da buna istekli olması üzerine kazâya rızâ göstererek izin verdi. Kardeşleri, babalarının müsterih olması için gözden kayboluncaya kadar Yûsuf’u omuzlarında götürdüler. Babalarının gözünden kaybolduklarında ise, verdikleri sözü terk ettiler. Yûsuf’u yere attılar ve dediler ki:
“–Ey yalancı rüyâ sâhibi! Hani nerede sana secde ettiğini gördüğün yıldızlar? Haydi gelip de seni bizim elimizden kurtarsınlar!”
Ardından da Yûsuf -aleyhisselâm-’ı dövmeye ve eziyet etmeye başladılar. Yûsuf hangi kardeşine ilticâ etse, daha fazla eziyet görüyor, azarlanıyor ve dövülüyordu. Bu durum karşısında çâresiz ağlamaya başladı ve:
“–Ey babacığım! Sana verdikleri sözü ve senin onlara verdiğin nasihati ne çabuk unuttular! Yaptıklarını bir görsen; oğluna edilen eziyetler bir köle evlâdına dahî revâ görülmez!” dedi.
Rivâyete göre Robil, Yûsuf’u kaldırıp yere çarptı. Sonra da göğsüne hızlıca oturarak O’nu öldürmeye teşebbüs etti. Kardeşi Levi de boynunu kırmak istedi. Yûsuf, kardeşlerinin en merhametlisi olan Yehûda’ya yalvardı:
“–Ey Yehûda! Allâh’tan kork da beni öldürmek isteyenlere mânî ol!” dedi. Yehûda merhamete gelip:
“–O’nu öldürmeyiniz! Bu hususta bana söz vermemiş miydiniz?” dedi. Onlar da:
“–Evet!” dediler. Bunun üzerine Yehûda:
“–Öldürmekten daha hayırlısını size söyleyeyim mi? Onu kuyuya atın!” dedi.
Hz. Yusuf’un Kuyuya Atılması
Diğerleri de Yehûda’nın teklifine «Pek iyi!» deyince, el birliği edip O’nu kuyuya atmak üzere sözleştiler. Bu kuyu, Ürdün civârında olup, Âd kavminin zâlim hükümdarlarından Şeddâd, onu Ürdün’ün îmârı sırasında kazdırmıştı. Kuyunun ağzı dar, dibi genişti.
Nihâyet kuyunun başına geldiler. Yûsuf, kardeşlerinin elbiselerine yapışıp ağlıyor, fakat itilip kakılıyordu. Yûsuf’u kuyunun yarısına kadar sarkıttılar. Bir de hiçbir yere tutunamasın diye ellerini bağladılar, gömleğini soydular. Babalarını iknâ etmek için de bir koyun kesip kanını gömleğe bulaştırmaya karar verdiler.
Nitekim Yûsuf’un kardeşleri yalandan döktükleri gözyaşlarına ilâveten:
“Yûsuf’un gömleğine sahte kan bulaştırarak getirmişlerdi. Babaları Yakub: «Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp bu işe sevk etmiş. Artık bana düşen, (ümitvâr olarak) güzelce sabretmektir. Sizin bu anlattıklarınız karşısında, Allâh’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!» dedi.” (Yûsuf, 18)
Rivâyete göre, Yûsuf’un kana bulanmış olan gömleği Yakub -aleyhisselâm-’a getirilince, onu yüzüne sürüp ağlamaya başladı ve:
“–Bugüne kadar böyle yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu yemiş de sırtındaki gömleği yırtmamış!” dedi. Böylece gözyaşı döken Yakub -aleyhisselâm-’a artık sabretmekten başka birşey kalmamıştı. Nitekim hiç kimseye hâlinden şikâyet etmeden sabretti ve:
“«Ben, sıkıntımı, keder ve hüznümü sâdece Allâh’a arz ediyorum.» dedi…” (Yûsuf, 86)
Hz. Yusuf’un (A.S.) Kuyudan Çıkarılıp Satılması
“Öteden bir kafile gelmiş, sucularını kuyuya göndermişlerdi. Saka, kovasını sarkıttı. “Â, müjde, müjde! İşte bir civân!” dedi. Onu ticaret malı olarak satmak niyetiyle gizlediler. Ama Allâh Teâlâ, onların ne yapacaklarını pek iyi biliyordu. Nihâyet Mısır’a varınca, onu düşük bir fiyata, birkaç paraya sattılar. Zaten ona pek kıymet vermiyorlardı.” (Yûsuf, 19-20)
Hz. Yusuf’u (a.s)’ı satanlar, güzelliği karşısında gözleri kamaşmasına rağmen O’nu ehemmiyetsiz, düşük bir fiyata sattılar.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Mısır’da Yusuf’u satın alan vezir, hanımına: «Ona güzel bak! Belki bize faydası dokunur yahut onu evlat ediniriz!» dedi. Böylece Yusuf’un o ülkede yerini sağlamlaştırdık, ona imkân verdik ve bu cümleden olarak, ona rüyaların tabirini öğrettik. Allâh Teâlâ iradesini yerine getirmekte her zaman mutlak galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Yûsuf, 21)
Tefsîrlerde beyân edildiğine göre, Yûsuf -aleyhisselâm-’ı satın alan esîr tâciri, daha sonra O’nu Mısır’ın mâliye bakanına sattı. Çünkü mâliye bakanı, Hz. Yusuf’u (a.s)’ın zekâ ve kabiliyetini sezmiş, bu yüzden ileride kendisinden devlet işlerinde istifâde edebileceğini düşünmüştü.
Hz. Yusuf (A.S) Ve Züleyha
Hz. Yusuf büyüdü, gelişti ve güzelliğiyle gösterişli bir genç oldu. O’nun bu hâli, yaşadığı evin hanımı olan Züleyha’da kendisine karşı farklı düşüncelerin belirmesine sebep oldu. Hâdise ayet-i kerimede şöyle zikredilir:
“Derken, bulunduğu evin hanımı, Yusuf’u kendisine bağlamak, onun nefsinden murâd almak istedi ve kapıları kapatarak:
«–Haydi gelsene bana!» dedi.
O ise:
«–Maâzallâh, (Allâh’a sığınırım!) Zira kocanız benim velinimetimdir, bana iyi davranıp güzel bir mevki verdi. Gerçek şudur ki, zalimler asla felâh bulmazlar!» dedi.
Doğrusu, hanım ona sâhip olmayı iyice aklına koymuş ve buna meyletmişti. Eğer Rabbinin bürhânını (delil ve yardımını) görmeseydi o da kadına meyledecekti. İşte böylece Biz fenâlığı ve fuhşu O’ndan uzaklaştırmak için bürhânımızı gösterdik. Çünkü O, Biz’im tam ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.” (Yûsuf, 23-24)
“–Heyte lek! yâni «–Gelsene bana!»” diye seslenerek, çirkin bir fiile teşebbüs etmişti. Mukâvemet göstermekte nice irâdeleri eritebilecek böyle bir manzara karşısında, Yûsuf –(a.s) bile hayli güç bir vaziyette kaldığını Yüce Rabbimiz:
“Şâyet bürhânımız yetişmeseydi, o da meylediyordu.” beyânıyla ifâde buyurmaktadır. Zira bir erkeğin, hayatı boyunca karşılaşabileceği en ağır imtihanlardan biri; gençlik, güzellik, servet gibi her türlü câzibe unsuruna sâhip bir kadından, üstelik tenhalıkta gelen dâvet ve iltifâta “hayır” diyebilmektir.
İşte Hz. Yusuf (a.s), önüne serilen bunca dehşetli câzibelere aldanmamak için “maâzallâh” diyerek, manevi bir zırha büründü, tam bir ihlâs ve yüksek bir takvâ duygusuyla “Allah’a sığındı”.
Bebeğin Şahitliği
Yûsuf -aleyhisselâm- Rabbinin bürhânını görünce, büyük bir korku içinde ve sür’atle kapıya koştu. Züleyha da arkasından O’nu takip etti:
“İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın O’nun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında, birden, hanımın efendisi ile karşılaştılar! Kadın (hemen): «Zevcene kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan, yahut acıklı bir azaptan başka ne olabilir?!» dedi.” (Yûsuf, 25)
Azîz dedi ki:
“–Benim ehlime kötülük etmek isteyen kimdir?”
Züleyhâ, işlediği cürme ikincisini ekledi. Yûsuf’a iftirâ ederek:
“–Bu delikanlı nefsimden Murad almak istedi.” dedi.
Azîz, Yusuf’a doğru döndü ve:
“–Ey delikanlı! Sana yaptığım ihsandan dolayı göreceğim karşılık bu muydu? Beni mahzûn etmemeliydin!” dedi.
Hz. Yusuf (a.s) hâdisenin gidişâtı karşısında iftiranın zehrinden korunmak için doğruları anlatarak:
“«Asıl kendisi benim nefsimden murâd almak istedi.» dedi. Kadının akrabasından bir şahit şöyle dedi: «Eğer (Yûsuf’un) gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, Yusuf ise yalancılardandır. Yok eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir, Yusuf ise, doğru söyleyenlerdendir.»” (Yûsuf, 26-27)
Hz. Yusuf (a.s), kendisinin temiz olduğuna dair bir delil göstermesi için Allah’a dua etti. O sırada Züleyha’nın dayısının üç veya dört aylık olan oğlu, mûcizevî bir şekilde dile geldi ve Yusuf’un temiz olduğuna şehadet etti.
Hâdise, halkın arasında duyulmaya başladı.
“Şehirdeki bazı kadınlar: «Azizin karısı, delikanlısından murâd almaya kalkmış, (Yûsuf’un) sevdâsı onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.» dediler. (Yûsuf, 30)
Hz. Yusuf’u Gören Kadınlar Ellerini Kesti
Hakkındaki dedikoduları öğrenen Züleyhâ, Mısır kadınlarını imtihân etmeye karar verdi:
“Hanım, o kadınların kendisi aleyhindeki bu dedikodularını işitince onları konağına dâvet etmek üzere dâvetçi gönderdi. Onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırlattı. Sofrada, ikrâm edilen meyveleri soyup kesmek gâyesiyle, her birine bir de bıçak vermişti. Onlar meyvelerini soyup kesmekle meşgul oldukları sırada, beriden de Yûsuf’a: «Onların huzûruna çık!» dedi. Kadınlar onu görünce hayran kaldılar, onun güzelliğine dalıp gittiklerinden, farkında olmadan kendi ellerini kestiler ve: «Hâşâ! Allâh için, bu bir insan olamaz, bu pek kıymetli bir melek! (Başka bir şey değil!)» dediler.” (Yûsuf, 31)
“«İşte, beni kınamanıza sebep olan genç! Yemin ederim ki ben ondan murâd almak istedim, ama o iffetli davrandı. Yine yemin ederim ki kendisine emredeceğim işi yapmaması hâlinde O mutlakâ zindana atılacak, zelil ve perişan olacaktır!» dedi.” (Yûsuf, 32)
“(Yûsuf:) «Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettikleri şeyi yapmaktan daha sevgilidir! Eğer sen bunların tuzaklarını benden döndürmezsen, belki onlara meyleder ve cahillerden olurum!» dedi.” (Yûsuf, 33)
Zindan
Yûsuf -aleyhisselâm-’ın duâsının kabûlü vechile:
“Bu kadar delili gördükleri hâlde, sonra yine de Yusuf’u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.” (Yûsuf, 35)
Yusuf’un üzerindeki elbiseler çıkarılıp O’na kıldan dokunmuş bir hırka giydirildi, ayaklarına da demirden zincir vuruldu. Hz. Yusuf (a.s) zindan kapısına yaklaşınca başını eğdi ve “Bismillah” diyerek içeri girdi. Herkes etrafını çevirmiş, kendisi de ağlamaya başlamıştı. Cebrail gelerek niçin ağladığını sordu. Yusuf, namaz kılabileceği bir yer bulamadığı için ağladığını bildirince Cebrail (a.s) O’na:
“–Dilediğin yerde namaz kıl! Allah zindanın içinde ve dışında kırk arşın yeri senin için temiz kılmıştır.” dedi.[9]
“Zindana onunla beraber iki genç daha girmişti. Onlardan biri: «–Ben rüyamda, kendimi şarap (yapmak için üzüm) sıkarken gördüm.», öbürü de: «–Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve bu ekmeği kuşların gagaladığını gördüm. Ne olur, bu rüyamızın tabirini bildir. dediler.
Yusuf: «–Size yedirilecek bir yemek gelmeden önce ben onun ne olduğunu muhakkak size haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ki ben, Allah’a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar, ahireti de inkâr edenlerin ta kendileridir.» dedi.” (Yûsuf, 36-37)
Bu iki gencin zindana atılmaları husûsunda şöyle bir rivâyet vardır:
Mısır’ın ileri gelenlerinden bir kısım insanlar, Melik Reyyân bin Velid’i zehirleterek öldürmek ve yerine aralarından belirledikleri bir kimseyi getirmek istiyorlardı. Bunun için Melik’in sofrasını hazırlayan biri aşçı biri şerbetçi olan iki kişiyi çeşitli vaadlerle kandırdılar. Onları, Melik’in yemeğine ve içeceğine zehir katmaları hususunda iknâ ettiler.
Şerbetçi bu işin kötülüğünü anladı, zehir katmaktan vazgeçti. Aşçı ise bu kötü fiili irtikâb etti. Vaktâki sofra konup Melik elini uzatınca şerbetçi:
“−Ey Melik! Sakın yeme, çünkü o yemek zehirlidir.” dedi.
Aşçı da:
“−Ey Melik! Sakın içme, çünkü o içecek zehirlidir.” dedi.
Bunun üzerine Melik şerbetçiye sofradaki içeceği içmesini emretti. O da tereddüt etmeden içti.
Sonra aşçıya dönüp yemekten yemesini emretti. Fakat aşçı yemedi. Yemeği bir hayvana yedirdiklerinde hayvan hemen orada ölüverdi.
Bunun üzerine ikisi de zindana atıldılar. Zindanda, ayette bahsedilen rüyaları gördüler. (Kurtubî, el-Câmî, IX, 189)
Yorum Gönder