Arapça Kaynaklarında Hıdır Olarak Geçer
Hızır (A.S) Hz. Mûsâ döneminde yaşayan, kendisine ilâhî bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Arapça kaynaklarda Hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe ’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır.
Hadır “yeşil, yeşilliği çok olan yer” mânasındaki ahdar ile eş anlamlıdır. Bu mânadan hareketle hadır kelimesinin özel isimden ziyade lakap ve sıfat olarak kabul edildiği söylenebilir. Nitekim bazı kaynaklarda Hızır’a bu ismin, kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip dalgalanması (Buhârî, “Enbiyâ”, 29), cennet pınarından içtiği için bastığı her yerin yeşile bürünmesi (Makdisî, III, 78) sebebiyle verildiği kaydedilmektedir
Hızır (A.S) Gerçek Adı Nedir?
Bazı İslâmî kaynaklarda Hızır’ın asıl adı ve soyu hakkında bilgi verildiği görülmektedir.
Birinci rivayete göre; Hızır, Hz. Âdem’in çocuklarından Kabil’in oğlu Hazrûn veya Hz. Nuh’un oğlu Şam’ın torunlarındandır. İsmi Belya’dır. Babasının adı Melkan’dır. Yani Belyâ bin Melkân
İkinci rivayete göre Hz. İshak’ın torunlarından Hazrûn b. Amâyîl’dir.
Üçüncü rivayete göre Bunun yanında onun Hz. Hârûn’un soyundan geldiği, isminin Hadır b. Âmiya veya Hadır b. Fir‘avn olduğudur
Dördüncü rivayete göre Kur’an’da adı geçen İlyâs veya Elyesa‘ın Hızır’ın kendisi olduğu öne sürülür
Hz. Musa (A.S) İle Hızır (A.S) Kıssası
Kur’an-ı Kerîm’de adı geçmemekle birlikte müfessirler tarafından Hz. Hızır’a ait olduğu kabul edilen Kehf süresindeki kıssa özetle şöyledir:
Hz. Mûsâ (a.s.) genç adamına iki denizin birleştiği yere ulaşmaya karar verdiğini söyler, bunun üzerine beraberce yola çıkarlar. İki denizin birleştiği yere varınca yanlarına aldıkları kurutulmuş balığı bir kenarda unuturlar, balık da canlanarak denize atlar. Bir müddet sonra Mûsâ (a.s.) genç adamına azığı getirmesini söyler; fakat genç adam olup biteni hatırlayarak daha önce bunu Hz. Mûsâ’ya (a.s.) bildirmeyi unuttuğu için üzüntüsünü dile getirir.
Bunun üzerine Hz. Mûsâ (a.s.) aradıkları yerin orası olduğunu söyler ve geriye dönerler. Burada kendisine Allah tarafından “rahmet ve ilim” verilmiş olan sâlih bir kul ile karşılaşırlar. Hz. Mûsâ (a.s.), sahip olduğu ilimden kendisine de öğretmesi için onunla arkadaş olmak istediğini söyler; Kur’an’ın adını bildirmediği bu kişi, iç yüzüne vâkıf olamayacağı olaylar sebebiyle bu beraberliğe sabredemeyeceğini belirtirse de Hz. Mûsâ’nın (a.s.) ısrarı üzerine, meydana gelen olaylar hakkında açıklama yapmadıkça kendisine soru sormaması şartıyla teklifi kabul eder. Hz. Mûsâ’nın (a.s.) bu şarta uyacağına dair söz vermesi üzerine yolculuğa başlarlar.
Bu zat önce bindikleri gemiyi deler, arkasından bir çocuğu öldürür, daha sonra da uğradıkları bir kasabanın halkı kendilerini misafir etmediği halde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir. Bu üç olayın her birinde Hz. Mûsâ (a.s.) arkadaşına davranışının sebebini sorar; arkadaşı da “Ben sana benimle beraber olmaya sabredemezsin demedim mi?” diye uyarıda bulunur. Hz. Mûsâ (a.s.) özür dileyip yolculuğa devam etmelerini ister.
Sâlih kul, birinci ve ikinci olaylardan sonra Hz. Mûsâ’nın (a.s.) ricasını kabul ederse de üçüncü olayda ayrılma vaktinin geldiğini söyler; bu arada söz konusu hadiselerle ilgili olarak davranışlarının sebeplerini de anlatır ve bunları Allah’ın emriyle yaptığını söyler (el-Kehf 18/60-82).
Bu kıssadaki üç kişiden sadece Hz. Mûsâ’nın (a.s.) adı zikredilirken diğer iki kişiden biri “genç adam” (fetâ), diğeri de ilâhî rahmet ve ilme mazhar olmuş “Allah’ın kulu” diye anılır.
Hadislerde Hz. Hızır (A.S)
Hızır (a.s.) konusu başta Buhârî ve Müslim olmak üzere Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel’in hadis kitaplarının çeşitli bölümlerinde geçmekte, bunlarda Kehf sûresindeki bilgiler tekrar edildiği gibi başka bilgiler de verilmektedir.
Hz. Hızır’ı tarihte yaşamış Salih bir kişi konumundan çıkarıp onun varlığını günümüze kadar devam ettiren olağan üstü bir şahsiyet olduğuna dair bilgiler bulunmamaktadır.
Buhari’nin Abdullah b. Abbas’ın görüşü olarak yer verdiği bir rivayette (“Tefsîr”, 18/4) buluşma yerindeki kayanın dibinde “hayat” denilen bir su kaynağı bulunduğu, damlalarının dokunduğu her şeyin canlandığı, söz konusu balığa da bu sudan birkaç damlanın isabet ettiği ifade edilmekte, Tirmizî’de ise (“Tefsîr”, 19/1) bazı insanların böyle iddia ettiği belirtilmektedir.
Hz. Hızır (A.S) Hakkında Farklı Görüşler
Bazı hadisçilerle tarihçilerin kaydettiği rivayetlere göre Hz. Hızır’ın Deccâl’i yalanlaması için ömrünün uzatıldığı, Deccâl’in karşısına çıkacak kişinin Hz. Hızır olacağı, Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde hayatta olduğu ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) elçisi olarak Enes’in kendisiyle görüştüğü, Resûlullah (s.a.v) vefat ettiği zaman gelip Ehl-i beyte tâziyette bulunduğu, Ömer b. Abdülazîz ile İbrâhim b. Edhem, Bişr el-Hâfî, Ma‘rûf-i Kerhî, Cüneyd-i Bağdâdî ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî gibi mutasavvıflar tarafından görüldüğü,
Hz. Hızır’ın denizlerde, Hz. İlyas’ın karada yaşadığı, sık sık bir araya geldikleri Cebrâil, Mîkâil ve İsrâfil ile her yıl arefe günü Arafat’ta buluştukları haber verilmiştir.
Başta Buhârî, İbrâhim el-Harbî, Ebû Hayyân el-Endelüsî, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Takıyyüddin İbn Teymiyye ve Süyûtî olmak üzere birçok hadis ve tefsir âlimi Hızır’ın hayatta olmadığını söylemiş; onun yaşadığına dair nakledilen haberler İbnü’l-Cevzî, Ali el-Kārî, Muhammed Dervîş el-Hût gibi hadis tenkitçileri tarafından reddedilmiştir. İbn Kayyim el-Cevziyye de Hz. Hızır’ın hayatına dair nakledilmiş rivayetlerin hepsinin uydurma olduğunu ifade etmiştir.
Tarikatlarda Hz. Hızır (A.S)
İbnü’l-Arabî, Hz. Hızır’la bir kere görüştüğünü ve ondan hırka giydiğini ifade etti. Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’nin doğacağını Hz. Hızır’ın önceden haber verdiği (Reşehât Tercümesi, s. 29), aynı sûfînin zikr-i hafîyi Hz. Hızır’dan öğrendiği ve Hâcegân silsilesinin “hâce” unvanıyla anılan Hz. Hızır’la başladığı kabul edilir.
Hızır inancı Yesevîlik’te ve dolayısıyla Türkistan tasavvufunda da önemlidir. İnanışa göre Ahmed Yesevî’nin babası Şeyh İbrahim 10.000 müridiyle birlikte Hz. Hızır’a arkadaş olmuştu. Yine Şeyh İbrahim’in, halifesi olan Şeyh Mûsâ’nın kızıyla evlenmesine de Hz. Hızır delâlet etmişti.
Bizzat Ahmed Yesevî Hz. Hızır’la görüşür ve irşadlarından faydalanırdı. Hatta tarikatında önemli bir yer tutan “zikr-i erre”yi ona Hz. Hızır telkin etmişti. Yesevîlik’teki tarikat asası da Hz. Hızır’dan kalmadır.
Aziz Mahmud Hüdâyî Celvetiyye’deki Hızır kıyamı (nısf-ı kıyâm) zikrini Hz. Hızır’dan almıştı.
Bektaşilikte on iki posttan biri olan mihmandarlık postunun sahibinin Hz. Hızır olduğuna inanılır
Yorum Gönder