Belh (Afganistan)

Doğum Tarihi: 1207

Babası: Bahaaddin Veled

Eşi: Gevher Banu, Kira Hatun

Çocukları: Sultan Veled ve Alaaddin, Emir Muzaafferudun Alim Çelebi ve Melike Hatun

Vefatı: 1270 (Konya)





“Efendimiz” anlamına gelen Mevlâna ve Konya’da yaşayıp burada vefat etmiş olmasına ithafen “Anadolulu” anlamına gelen Rumi isimleri ise ona sonradan yakıştırılan adlardır. Döneminin en büyük ilim insanlarından olan babası Bahaaddin Veled, Mevlana’nın hayatındaki ilk etkili figür ve öğretmeni olmuş.




Konya’ya Gelişi

Zamanında yaşanan yoğun Moğol baskınları ve Bahaaddin Veled’in diğer alimlerle arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, Mevlâna ve ailesi 1212’de Belh’ten göç etme kararı almış. Tüm aile Belh’ten yola koyulmuş ve Mekke, Nişabur, Bağdat, Şam gibi şehirlere uğraya uğraya Anadolu’ya varmışlar. Önce Malatya’ya gelen daha sonra da Erzincan ve Karaman’a geçen Sultanü’l Ulema ve ailesi, Karaman’a yerleşme kararı almış. Babası, 18 yaşına gelen Mevlana’yı burada Gevher Banu ile evlendirmiş.

O zamanlar Selçuklu egemenliğinde olan Anadolu toprakları, Konya’dan yönetiliyordu. Döneminin Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Bahaaddin Veled’i Konya’ya huzuruna davet etmiş ve kendisini kapıda karşılamış. Hatta daha sonra Bahaaddin Veled adına bir medrese yaptırmış.

Bahaaddin Veled’in 1231’de vefat etmesi ile Mevlâna babasının yerine Konya’daki medresede ders vermeye başlamış. İşte Mevlana ismi ona medresede ders verdiği zamanlarda uygun görülmüş. Bir yıl sonra Konya’ya babasını ziyarete gelen fakat ölüm haberini alan, ileride Mevlana’nın yetişmesinde büyük emeği olacak olan İslam alimi ve düşünür Seyyid Burhaneddin’e bağlanmış ve onun öğrencisi olmuş. Seyyid Burhaneddin’in isteği üzerine fıkıh, tefsir ve usul dersleri almak için Halep ve Şam’a giden Mevlâna, 7 yılın ardından Konya’ya geri dönerek 40’ar günden 3 kez çile çıkararak burada eğitim vermeye başlamış.

Mevlana’nın Eşleri ve Çocukları


Mevlâna, toplam iki evlilik yapmış. İlk eşi Gevher Hatun’dan, Sultan Veled ve Alaaddin adlı iki oğlu olmuş. Gevher Hatun vefat edince, Kira Hatun ile evlenen Mevlana’nın Emir Muzaafferudun Alim Çelebi ve Melike Hatun adında iki çocuğu daha olmuş. Bugün ise Mevlâna Celaleddin Rumi’nin en az 22. kuşağa kadar uzanan torunları bulunuyor ve Çelebi soyadını taşıyorlar.

Mevlana’nın Vefatı ve Mezarı


Kendisi, Hicri Takvim’e göre 672’de, Mevlevilerin Şeb-i Arus yani Düğün Gecesi dediği 17 Aralık 1270’de 66 yaşında vefat etmiş. Cenazesine Gayrimüslimler de dahil binlerce insan katılmış. Hatta Müslümanlar önce onları alandan kovmak istemişler fakat Gayrimüslimler, “bize İsa’yı da Musa’yı da Mevlâna öğretti” diyerek gitmeyi reddetmiş. Güzel insan Mevlâna, ardında, büyük eseri Mesnevi dahil çok önemli eserleri ve bugünlere kadar gelecek olan müridlerini bırakmış. Şu anda türbesi, şimdilerde Mevlâna Müzesi olan dergâhın içinde bulunuyor. Asıl mezarı ise sandukasının altındaki odada yer alıyor.




Şems ile Mevlâna


Çoğu düşünüre göre Mevlana’yı Mevlâna yapan kişi Şems-i Tebrizi. 1186’da İran’ın Tebriz şehrinde doğan Şems-i Tebrizi, gösterişe, makama önem vermeyen, sürekli seyahat eden, aşk ile Allah’a ulaşılacağı düşüncesi ile ibadetlerini gizli yapan bir din alimidir. Sürekli göçebe bir hal içinde şehir şehir gezen Şems’in yolu 1241’de Konya’ya düşmüş ve Mevlâna ile tanıştıklarında, sanki yıllardır birbirlerini tanıyormuşçasına yakın olmuşlar. Günlerce süren sohbetler etmeye başlamışlar ve zamanla Şems, Mevlana’nın hocası olmuştur.

Şems ile Mevlâna et ve kemik gibi yakın olduklarından, içinde bulundukları çevreler ilişkilerinden rahatsız olmaya başlamış. Bunun üzerine Şems, Konya’yı sessiz sedasız terk edip Şam’a gitmiş. Mevlâna arkasından o kadar üzülmüş ki Şems’in yokluğuna dayanamayıp oğlu Sultan Veled’i Şems’i arayıp bulması için Şam’a göndermiştir. Oğlu Şems’i bulmuş ve Mevlana’nın geri dönmesi çağrısını ona iletmiş. Şems de bu çağrıyı yanıtsız bırakmamış ve Konya’ya geri dönmüştür.

Ey Şems’im! Senin hasretin yanında Selahaddin Zerubumun gözyaşları, içimdeki ateşi bir nebze dahi söndüremiyor. İlla sen. Ancak sen. Ah bir gelsen. – Mevlâna

Mevlana’nın Oğlunun Şems’i Öldürmesi


Mevlâna, Şems’in yine çekip gideceğini bildiği için onu üvey kızı Kimya ile evlendirmiş. Fakat Mevlana’nın oğlu Alaaddin de Kimya’ya âşık olduğundan aile içinde ipler gerilmiş. Sonunda da Alaaddin’in de içinde bulunduğu bir çete Şems’i öldürmüş. Elbette Mevlâna bu duruma kahrolmuş ve ölümüne kadar da Şems gibi bir hoca, dost, sırdaş, yoldaş asla bulamamış. Başka isimlerle onun yerini doldurmaya çalışmış fakat hiçbiri Şems’in yerini tutmamıştır.


Sözlerinden Öne Çıkanlar


Bir günah işlediğinde hemen tövbe et İnsan suya düştüğü değil Sudan çıkmadığı için boğulur.

 

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”

 

Aşk sandığın kadar değil yandığın kadardır.

 

Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa o, uçamayan kanatsız kuş gibidir.


"Edep sahibi tokadın sahibini aramaz, sebebini arar."

 

Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerek

 

Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua gönülden kopar.

 

Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

 

Bize gözün değil, gönlün gördüğü yürek gerek.

 

Birini seviyorsanız, onu Allah’tan isteyin. Kalpler Allah’ın elindedir.

 

kapalı kapı yoktur yanlış anahtar vardır.

 

Ömründen nasibin, kendini sevgiliden mesut bulduğun andan ibarettir. 

Mevlana’ya sormuşlar “sevgili” nasıl olmalı diye. Sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı, dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı. 


Gönül ne tarafı işaret ederse, beş duyu da eteklerini toplayıp o tarafa gider. 


Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters. 


İnsan gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak gerçek dostu görendir.

 

İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.


Yürek yorulunca ter gözden akar. 


Yüreğimiz kıymet bilene emanet. 


Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur. 


Üzülme herkes ölür kimi toprağa gömülür, kimi yüreğe. 


Bize gözün değil, gönlün gördüğü yürek gerek. 


Dost acı söyleyen değildir. Acıyı tatlı söyleyebilendir. 


Gönül, han değil dergâhtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır!

Post a Comment

أحدث أقدم