⏳  ÇİLELİ PEYGAMBER 





Hz. Eyüp, Yakup (a.s)’ın kardeşi Iys’ın neslindendir. Şam civarında yaşamıştır. Kendisine az sayıda kişi iman etmiştir.

Dedesi Hz. İshak’ın duası bereketiyle Allah Teâlâ kendisine çok mal, mülk ve evlat verdi. Hizmetçileri, tarlaları ve hayvanları çok boldu. Fakir, yetim ve dullara çok yardım eder, sofrasında fakir bulundurmadıkça yemek yemez, Allah’ın kendisine verdiği nimetleri misafirlere ikram etmeyi ziyadesiyle severdi.





Hz. Eyüp (a.s)’ın Şeytanla Mücadelesi


“...Gerçekten Biz Eyyûb’u sabırlı (rıza hâlinde bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah’a yönelirdi.” (Sâd, 44)

Hz. Eyüp (a.s) mal-mülk zenginliği, evlatları ve nâil olduğu bütün nimetleri imtihan-ı ilâhî olarak birer birer elinden alındı. Ardından ağır bir hastalığa dûçâr oldu. Ancak Hakk’a tevekkül ve teslimiyeti ile, bedenine, malına ve evlâdına gelen musibetlere karşı büyük bir sabır göstererek ilâhî takdîre râzı oldu. O’nun dillere destân olan sabır ve teslimiyeti, bir ibret numunesi olarak insanlık tarihine geçti.

Cenâb-ı Hak, Hz. Eyüp (a.s)’ı imtihan etmeyi murâd edince, ilk olarak mallarını elinden aldı. Bir sel ile koyunlarını, bir rüzgâr ile de ekinlerini mahvetti. Şeytan, çoban kılığına girerek hemen Hz. Eyüp (a.s)’a koştu. Eline geçen fırsatı değerlendirecekti. Ağlaya ağlaya olup biteni O’na haber verdi:

“–Ey Eyüp! Büyük bir felâket oldu. Allah Teâlâ senin bütün mal ve mülkünü telef etti.” dedi.

Hz. Eyüp (a.s), bu haber karşısında telâşlanmadan, büyük bir tevekkül ve sükûnet içinde Rabbine hamd etti ve insan kılığına girmiş bulunan şeytana:

“–Mal ve mülkü bana Rabbim vermişti. Şimdi de aldı. Yegâne sâhip O’dur! Dilerse verir, dilerse alır!..” dedi.

Bu söz ve tavırlar, şeytanı perişan etmeye yetmişti.

Daha sonra ise Hz. Eyüp (a.s)’ın ders okumakta olan çocukları bir zelzele ile vefat etti. Şeytan bu sefer de feryâd ü figân ederek Hz. Eyüp (a.s), yanına geldi. O’nu isyan ettirmek için gözlerinden seller gibi yaşlar döküp:

“–Ey Eyyûb! Allâh Teâlâ evini bir zelzele ile yıktı. Bütün çocuklarını elinden aldı. Onların canhıraş feryadları dayanılacak gibi değildi. Sen hâlâ duruyor musun?” dedi ve hâdiseyi o kadar acıklı bir şekilde nakletti ki, Hz. Eyüp (a.s), tevekkül ve teslîmiyet ile yoğrulmuş kalbindeki merhamet hissiyatı taşarak mübarek gözlerinden yaş geldi. Ancak bu imtihan karşısında da büyük bir sabır göstererek ilâhî tecelliye rıza gösterdi.

Maksadına yine nâil olamayan şeytan öfkeden kudurdu. Yine bir şeyler demek üzere idi ki Hz. Eyüp (a.s):

“–Ey mel’ûn! Sen iblîs’sin ve beni Rabbime karşı isyâna teşvîk etmek istiyorsun! Bilesin ki evlatlarım birer emanetti. Sâhibi geri aldı! Veren O, alan O; niçin incineyimBen, her ahvâlde Rabbime hamd eden bir kulum!” dedi.

 

Hz. Eyüp’ün (A.S.) Hastalık ile İmtihanı


Allâh Teâlâ, Hz. Eyüp (a.s)’a son olarak Kur’an-ı Kerîm’de ismi belirtilmeyen bir hastalık verdi. Hastalığı o derece arttı ki, hiç kimse yanına uğramaz oldu. Yalnız, şefkat timsali hanımı Rahîme Hâtun, eşsiz bir sadâkat ve vefa örneği sergileyerek O’nun hizmetine devam etti. El işi yaparak maişet teminine çalıştı. Her türlü hizmeti severek ifa etti.

Hz. Eyüp (a.s) bu hastalığında da hâlinden şikâyetçi olmadı. Rabbine sığınarak sabretti, hamd ü senâsına devâm etti.

 Nebevî bir edeb göstererek hastalık ve yorgunluğunu şeytana izâfe etti. Bu hâl, âyet-i kerîmede şöyle bildirilmektedir:

(Rasûlüm!) Kulumuz Eyyûb’u da an! O, Rabbine: «Doğrusu şeytan, bana bir yorgunluk ve eziyet verdi.» diye seslenmişti.” (Sâd, 41)

Hz. Eyüp (a.s)’ın şükür, hamd ve rıza hâlinden uzaklaştırma husûsunda bütün çabaları boşa giden şeytan, bu defa şehir halkına vesvese vermeye başladı:

“–Aman Rahîme ile görüşüp kendisine yardımcı olmayın! Yoksa Eyüp’ün hastalığı size de geçer! Derhal onu şehrinizden kovun!” dedi.

Şehir halkı da bu fesâda meylederek Rahime’ye:

“–Eyüp’le beraber burayı terk edin! Yoksa sizi taşlayarak öldürürüz!” diye tehdit ettiler.

Rahîme Hâtun, çaresiz kalarak Hazret-i Eyüp’ü sırtına aldı ve oradan ayrıldı. Şehir dışında bir yer edindi. Hz. Eyüp (a.s)’ın altına kumlar yayıp başına taştan yastık koydu. Sonra da küçük bir kulübe yaptı ve hizmetine sadâkatle devam etti.

Allah’ın sabırlı peygamberi Hz. Eyüp (a.s)’ın bu durumda bile, oradan gelip geçenlere “emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker”de bulunuyordu.

Zevcesi Rahîme Hâtun, geçimlerini temin için şehirdeki hanımlara iplik bükmekteydi. Bir ara efendisine:

“–Sen bir peygambersin! Allah Teâlâ’dan sıhhat ve âfiyet istesen de bu dertleri Sen’den alsa!” deyince Hz. Eyüp (a.s):

“–Sıhhat ve âfiyetle geçen günlerimiz ne kadardı?” diye sordu.

Rahîme Hâtun:

“–Seksen yıl idi.” dedi.

Bunun üzerine Hz. Eyüp (a.s):

“–Ey Rahîme! Şiddet ve belâ zamanı sıhhat ve safâ süresi kadar olmadan Cenâb-ı Mevlâ’ya şikâyet etmekten hayâ ederim. Allah Teâlâ, bizlere nimetler verirken (râzı oluyoruz da), O’ndan gelen belâlara niçin sabretmeyelim?!” dedi.

Hz. Eyüp (a.s)’ın bu tahammül ötesi sabrı, ayet-i kerimede medhedildiği gibi, hadîs-i şerîfte de senâ buyrulmuştur:

“Hazret-i Eyüp, insanların en halîmi, en sabırlısı ve en çok gazabını (öfkesini) yeneni idi.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, III, 201)


 


Şeytanın Rahime Hatun’a Musallat Oluşu


Hz. Eyüp (a.s)’a vesvese veremeyen şeytan, bu sefer hanımı Rahîme Hatun’a musallat oldu. İkide bir onun önüne çıkıyor ve aklını çelmeye çalışıyordu. Rahîme Hâtun da bunları Hz. Eyüp (a.s)’a naklediyordu. Hz. Eyüp (a.s) ise hanımına:

“−Ey Hanım! O senin yoluna çıkan iblistir. Dikkatli ol; seni vesvese ile benden ayırmak istiyor!..” diyerek ikazda bulunuyordu.

Rahîme Hâtun, Hz. Yusuf (a.s)’ın torunlarından idi. Civarında ondan daha güzeli yoktu. Bunun için şeytan, bir gün onun karşısına yakışıklı bir kişi suretinde çıktı:

“−Senden daha güzel birini görmedim. Ben şu yakın köydenim. Servetimin de hadd ü hesâbı yoktur...” dedi.

Rahîme Hâtun Rabbine sığınarak:

“−Ben hasta olan Eyüp Peygamber’in hanımıyım. O’na hizmet etmekteyim. Ve ben, o şerefli peygamberden başkasına asla meyletmem...” dedi ve yürüyüp gitti.

Rahîme Hâtun, Hazret-i Eyüp’ün yanına döndüğünde, olup biteni anlattı. Hazret-i Eyüp bu sözlerden sıkıldı. Hiddetle:

“–Ey Rahîme! Ben sana ondan sakınmanı söylemiştim. Eğer sıhhate kavuşursam, sana yüz sopa vuracağım!” diye yemin etti.

 

Hz. Eyüp’ün (a.s) Şifa Bulması

Hz. Eyüp (a.s)’ın hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Bu durum O’nun peygamberlik vazifesini yapmasına mâni olmaya başladı. O da yüce dergâha ellerini açtı ve:

“…Bana gerçekten hastalık isabet etti. Sen merhametlilerin en merhametlisisin!” (El-Enbiyâ, 83) diyerek, ilâhî merhametin kendisi üzerine tecellî edip şifa bulması için kalben Cenâb-ı Hakk’a yöneldi.

Hz. Eyüp (a.s)’ın bu şekilde dua etmesinin sebebi husûsunda tefsîrlerde değişik rivâyetler bulunmaktadır:

İmâm Câfer es-Sâdık buyurdu ki: “Musibet müddeti uzayınca şeytan: «Ey Eyüp! Hastalıktan kurtulmak istersen, bana secde et!» dedi. Hazret-i Eyüp’ün kalbi gayet mahzun oldu ve: «Hastalıktan değil, düşmanın harîs olmasından rahatsızım.» deyip Rabbine: «Bana bu hastalık isabet etti.» dedi.”

 

Diğer bir rivâyet: Rahîme Hâtun çaresizlik içinde kalarak yiyecek almak için elbisesini satmıştı. Hz. Eyüp (a.s) bunu öğrenince büyük bir üzüntüyle Rabbine iltica etti.

Rivayete göre, bir kimse Rasûlullâh (s.a.v)’in mescidine girdi ve Hz. Eyüp (a.s) ile alâkalı bazı sualler sordu. Hazret-i Muhammed Mustafâ (s.a.v) Efendimiz ağladılar ve şöyle buyurdular:

Allâh Teâlâ’ya yemîn ederim ki, Eyüp belâdan inlemedi, sızlanmadı. Lâkin yedi sene, yedi ay, yedi gün, yedi gece o belâda kaldı. Ayakta namaz kılmak istedi; duramadı, düştü. Hak yolundaki hizmetinde kusur görünce: «Bana gerçekten hastalık isabet etti» dedi.”


 



Hz. Eyüp’ün (a.s) Gençleşmesi


Rahîme Hâtun, yiyecek aramaya çıkmıştı. Bu arada Cebrâîl (a.s) gelerek Cenâb-ı Hak’tan:

“–Ey Eyüp! Belâ verdim, sabrettin. Şimdi de tekrar sıhhat ve nîmet vereceğim!” haberi ile şu emri getirdi:

“Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su!” (Sâd, 42)

Hz. Eyüp (a.s) ilâhî emir mûcibince ayağını yere vurdu. Hemen bir pınar fışkırdı. O da bu su ile yıkandı ve böylece mucize olarak iç ve dış hastalıklarının hepsinden kurtuldu.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hâtırâ olmak üzere O’nun duâsını kabûl ettik. Kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve O’na âile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.” (El-Enbiyâ, 84)

Bu sırada Rahîme Hâtun şehirden döndü. Hz. Eyüp (a.s) tanıyamadı. O’nun kaybolduğunu zannederek sahraya koştu. Feryâd edip ağladı. Hz. Eyüp (a.s) seslendi:

“–Ey Hanım! Kimi arıyorsun?”

“–Bir hastam vardı, hayat arkadaşım idi. Bu kadar sıkıntı çekmiş iken, şimdi o hazineyi yitirdim...”

“–O nasıl bir kimse idi.”

“–O sabırlı Eyüp’tü. Sağlıklı iken sana benzerdi.”

“–Ey Rahîme! İşte o benim. Allah Teâlâ, bana sıhhat verdi.”

Her ikisi de sevinçle ağlaşarak Cenâb-ı Hakk’a şükürde bulundular.

Hz. Eyüp (a.s) artık eski gençlik ve dinçliğine kavuşmuştu. Buna ilâveten Allâh Teâlâ, O’na evvelkinden daha fazla mal ve evlâd ihsân etti:


Hz. Eyüp’ün (a.s) Yemini

Rivayete göre Hz. Eyüp (a.s) hanımının bir hatasından dolayı sıhhate kavuştuğunda ona yüz değnek vurmaya yemin etmişti. Ancak zevcesinin O’na karşı hizmet ve fedakârlığı büyüktü. Bu sebeple Allah Teâlâ, yüz tane ekin sapından oluşan bir demetle bir kere vurulmasını kâfî görerek onlara merhamet buyurdu ve şöyle emretti:

“Eline bir demet sap al da onunla vur; yeminini böyle yerine getir. Gerçekten biz Eyyûb’u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi bir kuldu! Daima Allah’a yönelirdi.” (Sâd, 44)

Post a Comment

Daha yeni Daha eski