Hayatında iken cennetle müjdelenen 10 sahabeden
birisi de Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas’tır (r.a.). Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla
Müslüman oldu. Müslümanların yedincisiydi. O sırada 19 yaşında cevval bir
delikanlıydı.
Anne tarafından Peygamberimizin (a.s.m.)
akrabası oluyordu. Peygamberimiz, “İşte benim dayım Sa’d. Böyle bir dayısı
olan var mı?” diyerek ona iltifatta bulunurdu.
Sa’d Bin Ebi Vakkas’ın Annesi ile
İmtihanı
Hz. Sa’d, İslam’a
bütün kalbiyle inanmış, emirlerine canla başla sarılmıştı. Peygamberimize gönül
verip onun sevgisini her şeyden üstün tutması, ona bağlılığı, annesini rahatsız
etti. Oğlunu karşısına aldı. Dininden vazgeçmesini istedi. Fakat ikna
edemeyince başka bir çareye başvurdu. Hz. Sa’d’ı en zayıf noktadan yakaladı:
“Allah’ın,
hısım ve akraba ile ilgilenmeyi, anne ve babaya karşı iyi davranmayı
emrettiğini söyleyen sen değil misin?” dedi.
Sonra da putlar adına yemin ederek:
“Sa’d,
sen Muhammed’in getirdiklerini inkâr etmedikçe, ben ne bir şey yerim ne de
içerim!” dedi. Sonra da putun arkasına geçip oturdu. Ne yemek yedi ne de
bir şey içti. Bu hâl birkaç gün devam etti.
Hz. Sa’d,
annesine karşı son derece bağlıydı. Saygıda kusur etmezdi. Zaten annesi de bunu
bildiği için böyle bir bahaneye yönelmişti. Böylece oğlunu İslamiyet’ten
vazgeçireceğini ümit ediyordu. Fakat umduğunu bulamadı. Tam aksiyle
karşılaştı. Birkaç gün sonra ondan şu kararlı cevabı aldı:
“Vallahi
anne iyi bil ki, 100 tane canın olsa, birer birer çıksa, ben yine dinimden
dönmem! Artık sen bilirsin. İster ye ister yeme.”
Hz. Sa’d’ın
bu kararlı tutumu karşısında çaresiz kalan müşrik kadın, açlık grevinden
vazgeçti.
Bu hadise
üzerine, “Allah’a isyan” hususunda anne baba da olsa kula itaat edilmeyeceğini
açıklayan Ankebût Sûresi’nin 8. âyet-i kerimesi nazil oldu:
“Biz insana, anne ve babasına güzel
davranmasını emrettik. Eğer onlar, ilah olduğuna dair hiçbir delil bulunmayan
bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlayacak olurlarsa onlara itaat etme.
Dönüşünüz Banadır; yaptıklarınızı o zaman ben size haber vereceğim.”
Bu hadisenin
üzerinden çok geçmedi. Hz. Sa’d’ın kardeşi Âmir de Müslüman oldu.
Böylece Sa’d’ın annesinin “derdi” bir iken iki olmuştu.
Allah Yolunda İlk Kan Akıtma
Birkaç mümin namaz kılarken müşrikler onlarla
alay etmeye, yaptıkları ibadetin manasız olduğunu söylemeye başladılar. Sa’d
bin Ebî Vakkas (r.a.) daha fazla dayanamadı. Eline geçirdiği bir deve
kemiğiyle onları uzaklaştırmaya çalıştı. Birinin kafasını kanattı. Diğer
sahabiler de harekete geçince müşrikler kaçışmaya başladı. Böylece Hz. Sa’d, “Allah
yolunda ilk kan akıtan sahabe” olma şerefini kazandı.
Peygamberin (S.A.S) ‘’ Anam Babam Sana Feda Olsun’’ Dediği Sahabe
“Allah yolunda ilk ok atma” faziletinin de
sahibi olan Hz. Sa’d, aynı zamanda İslam’ın kahraman bir mücahidiydi. Allah
yolunda savaşmaya can atıyordu. Bedir Savaşı’nda müşriklere kan kusturdu. Uhud
Savaşı’nın en tehlikeli zamanında Peygamberimizin etrafında etten bir sur ören
sahabilerden birisi de oydu. Peygamberimiz, Hz. Sa’d’ın düşmana karşı verdiği
cansiperane mücadele karşısında elindeki okları ona veriyor, bir yandan da:
“At Sa’d,
at! Annem babam sana feda olsun!” buyurarak ona iltifatta bulunuyordu. Peygamberimiz
daha önce bu sözleri hiç kimseye söylememişti.
Resûlullah
(a.s.m.) aynı gün onun için:
“Allah’ım,
onun attığını isabet ettir, duasını da kabul buyur!” diye dua etti. Peygamberimizle
birlikte bütün savaşlara katılan Hz. Sa’d, Veda Haccı için Mekke’ye gitmişti.
Orada hastalanıp yatağa düştü.
Ağır Hastalıktan Kurtulması
Resûlullah (a.s.m.) bu mümtaz sahabeyi
ziyaret etti. Hz. Sa’d:
“Yâ Resûlallah, siz Medine’ye
döneceksiniz de ben burada ölüp sizden geriye mi kalacağım?!” diye
üzüntüsünü bildirdi.
Peygamberimiz,
onun bu hassasiyetinden müteessir oldu. Üzülmemesini, ileride İslamiyet’e
büyük hizmetlerde bulunacağını, birçok kavmin kendisi vasıtasıyla İslam’la
müşerref olacağını müjdeledi. Sonra da şöyle dua etti:
“Yâ Rab,
Sa’d’a şifa ver! Yâ Rab, Sa’d’a şifa ver! Yâ Rab, Ashâbımın Mekke’den
Medine’ye dönüşünü tamamla!”
Gerçekten de
Hz. Sa’d, o ağır hastalıktan kurtuldu. Hz. Ömer zamanında ordu kumandanlığına
tayin edildi. Pek çok fetihte bulundu. Birçok insanın Müslüman olmasında büyük
hizmetleri oldu…
Hz. Sa’d’ın müşrik kardeşi, Uhud Savaşı’nda
Peygamberimizin mübarek yüzünü yaralamıştı. Hz. Sa’d buna çok kızdı:
“Utbe!
Eğer elime düşersen, vallahi kanını su gibi akıtırım!” diye bağırdı.
Birçok
Vazife Üstlendi
Hz. Ömer, Hz.
Sa’d’ı Kûfe’ye vali tayin etti. Hz. Sa’d iyi bir idareciydi. Kısa zamanda
Kûfelilere kendisini sevdirdi.
Hz. Sa’d, hilafet makamına liyakati olan bir
sahabeydi. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra birçok kimse, kendisini
halife seçmek istediklerini söylediler. Fakat Hz. Sa’d bu tekliflere iltifat
etmedi. Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında geçen hadiselerde tarafsız kalmayı
tercih etti.
Birçok hadisin bize kadar gelmesinde büyük
emeği olan Hz. Sa’d, 270 hadis rivayet etti. Bunlardan birisi mealen şöyledir:
“Müminin
hâline hayret ediyorum! Bir iyilikle karşılaşsa Allah’a hamd ve şükreder. Bir
musibetle karşılaştığında da hamd ve sabreder. Böylece her işinde sevap
kazanır. Hatta hanımının ağzına koyduğu lokmadan dahi sevaba erer.”
Hicret’in
55. yılında Hakk’ın rahmetine kavuşan Hz. Sa’d, vasiyeti üzerine Bedir
Savaşı’nda giydiği gömlekle kefenlendi. Onun vefatı bütün Müslümanları büyük
bir üzüntüye sevk etti.
Yorum Gönder