Hz. Üzeyr (a.s.), Hârûn (a.s.) neslindendir. Tevrat’ı ezberleyen sayılı kimselerdendi. Yahudilerce “Ezrâ” olarak bilinir.
Hz. Üzeyr (a.s.) peygamber olup olmadığı hususunda Kur’an-ı Kerîm’de kesin bir bilgi yoktur. Nitekim Allah Resulü (s.a.v) de:
“Üzeyir’in peygamber olup olmadığını bilemiyorum!..” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 13/4674; Ali el-Müttakî, XII, 81/34087) buyurmuştur.
BUHTÜNNASR
Kur’an-ı Kerîm’de, sadece Allah Teâlâ tarafından öldürülüp yüz sene sonra tekrar diriltildiğinden bahsedilir.
Hz. Üzeyr (a.s.) yaşadığı devirde de azgınlık ve taşkınlıklarını artıran İsrâîloğulları’na Allah Teâlâ, belâ olarak Buhtünnasr’ı vermişti. Buhtünnasr, Şam ve Ürdün bölgelerini istilâ etti. Mescid-i Aksâ’yı yıktı. Bağ ve bahçeleri harap etti. Savunmasız insanları hunharca öldürüp, genç ve işe yarar gördüğü kimseleri esîr olarak yanında götürdü. Hz. Üzeyr (a.s.) de bunların arasındaydı.
YÜZ YIL ÖLÜ BIRAKILIP DİRİLTİLEN PEYGAMBER
Rivayete göre Hz. Üzeyr (a.s.) elli yaşında iken kaçarak esaretten kurtuldu. Bir merkeple Kudüs’e doğru yola çıktı. Kudüs’e yaklaştığı sırada şehrin yıkık binalarına, harap olmuş bağ ve bahçelerine bakarak mahzun oldu. Karnı da iyice acıkmış olduğundan, merkebini bir ağaca bağlayarak orada bir miktar incir toplayıp yedi.
Üzüm sıkıp suyunu içti. Sonra bir ağacın altına oturdu. Perişan ve harap olmuş memlekete, çürümüş tenlere, yığılmış kemiklere ibretle baktı. Hakk’ın kudretini tefekkür ederek, her şeyin yeniden nasıl dirileceğini düşünürken uykuya daldı.
Allah Teâlâ buyurur:
“Yahut görmedin mi O kimseyi ki, evlerinin duvarları, çatılarının üzerine çökmüş (alt-üst olmuş) bir kasabaya uğradı:
«–Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba?!» dedi.
Bunun üzerine Allah O’nu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti:
«–Ne kadar kaldın?» dedi.
(O da:)
«–Bir gün yahut daha az!» dedi.
Allah O’na:
«–Hayır, yüz sene kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak; onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz.» dedi.
(O etleri çürümüş, kemikleri parça parça olmuş merkep, Allah’ın emriyle tekrar dirildi.) Durum kendisi tarafından anlaşılınca Hz. Üzeyr (a.s.);
«–Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kâdirdir!» dedi.” (El-Bakara, 259)
Hz. Üzeyr (a.s.), uyuduğu zaman sabah vakti idi, uyandığında ise güneş batmamıştı. Ancak geçen zaman, yüz yıldı. Bu arada Buhtünnasr ölmüş, bütün esirler serbest kalarak Kudüs’e dönmüşlerdi. Mescit-i Aksâ tamir edilmiş ve bütün şehir tekrar mâmur hâle gelmişti.
Üzerinde tahakkuk eden bu büyük tecellilerin ardından Hz. Üzeyr (a.s.), merkebine binerek Kudüs şehrine girdiğinde, her şeyi değişmiş olarak buldu. İnsanlar tanıdığı insanlar, binalar da bildiği binalar değildi. Tahminî olarak mahallesini aradı. Bir evin önünde durdu. Kapısında rastladığı kör ve kötürüm bir kadına:
“–Üzeyir’in evi neresidir?” diye sordu.
Kadın hüzünle:
“–Üzeyir’in evi burasıdır, ama kendisi yüz yıl önce kayboldu. Ben de onun cariyesiyim!” dedi.
Hz. Üzeyr (a.s.):
“–Ben Üzeyir’im!” diyerek kendisini tanıttı ve başından geçenleri nakletti.
Cariyesi çok sevindi ve eski hâline dönmesi için ondan dua etmesini talep etti.
Hz. Üzeyr (a.s.), Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği nimetlere şükrederek dua etti. Kadın, önceki sıhhatine ve eski hâline kavuştu.
Hz. Üzeyr (a.s.), uyuyup vefat ettiği sırada 18 yaşında bir oğlu vardı. Şimdi o, 118 yaşında ak sakallı bir ihtiyardı. Bu ihtiyarın babası olan Hz. Üzeyr (a.s.), ise 50 yaşında bir kimseydi. Oğlu babasını tanıyamadı:
“–Benim babamın sırtında hilâl şeklinde siyah bir ben vardı!” dedi.
Hz. Üzeyr (a.s.), sırtını açıp baktıklarında bu hilâl şeklindeki siyâh beni gördüler. Artık kimsenin Hz. Üzeyr (a.s.) hakkında şüphesi kalmadı.
Buhtünnasr, Kudüs’ü işgal edip yağmaladığı zaman, bütün Tevrat nüshalarını da yaktırmıştı. Bunun için Hz. Üzeyr (a.s.), dini yeniden ihya etti.
YAHUDİLERİN “ALLAH’IN OĞLU” DEDİĞİ PEYGAMBER
İbn-i Abbâs’tan gelen rivayete göre,
Allâh Teâlâ İsrâîloğulları’nın Tevrat’ı bırakıp hevâlarına uyduklarını görünce, Tevrat’ın içinde bulunduğu sandığı onlardan aldı, Tevrat’ı da onlara unutturdu. İsmailoğluları buna çok üzüldüler. Bilhassa Hz. Üzeyr (a.s.) Allah’a çok ibadet etti; O’na yalvarıp yakardı.
Allah’tan inen bir nûr, onun kalbine girdi. Unutmuş olduğu Tevrat’ı hatırladı. Ondan sonra Tevrat’ı yeniden İsrâîloğulları’na öğretti. Daha sonra Tevrat’ın içinde saklandığı sandık bulundu. İsrâîloğulları, Hz. Üzeyr (a.s.), öğrettiği Tevrat’ın aslına uygun olduğunu gördüler ve Hz. Üzeyr (a.s.),’a olan sevgileri daha da ziyadeleşti.
Bu büyük tecellîler karşısında Benî İsrâîl kavmi, daha sonraları bâtıl bir akîdeye kayarak Hz. Üzeyr (a.s.)’a “Allâh’ın oğlu” diyecek kadar ileri gittiler. (Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 143)
Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur:
“Yahudiler: «Üzeyir, Allah’ın oğludur!» dediler. Hristiyanlar da: «Mesih (Îsâ) Allah’ın oğludur!» dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Onlar, sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar.” (Et-Tevbe, 30)
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını; Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki onlara, ancak tek ilâha kulluk etmeleri emir olundu. O’ndan başka ilâh yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Et-Tevbe, 31)
Her ne kadar bugünkü Yahudiler Hz. Üzeyr (a.s.), “Allâh’ın oğlu” yakıştırmasını kabul etmeseler de o zamanki bir grup Yahudi, Hz. Üzeyr (a.s.), karşı tazimde çok aşırıya gitmişler ve içlerinden bazıları O’na bu isnadda bulunmuştur.
Yorum Gönder