Hz. Ebûbekir (r.a), 573 senesinde Mekke’de dünyaya teşrif etti. Hz. Ebu Bekir (ra) Teymoğulları kabilesindendir. Asıl ismi Abdullah’tır. Ebu Bekir onun künyesidir.
Ebu Bekir (R.A) ’in Lakapları
Peygamberimiz;
"Sen
Allah'ın cehenemden azat ettiği kimsesin." (Tirmizî, "Menâkıb", 16)
Buyurduktan sonra Atik
lakabı ile anılmıştır
Servetini
Allah yolunda harcayıp eski elbiseler giydiği için "Zü'l-hilâl", çok şefkatli ve merhametli olduğu için "Eyvah" lakaplarıyla da anılmıştır. Ancak onun en meşhur lakabı Sıddîk'tir.
Evlilikleri
Hayatı
boyunca 4 evlilik yapmıştır. Birinci evliliği Kuteyle Bin Abdüluzza
iledir. Bu evlilikten Hz. Esma dünyaya gelmiştir. İman etmediği için Abdüluzza’yı
boşamıştır.
İkinci evliliği
Ümmü Ruman Bint Amr ile yapmıştır. Bu evlilikten oğlu Abdullah ile
kızı Hz. Aişe dünyaya geldi.
Üçüncü evliliği
hz. Cafer şehit olduktan sonra onun eşi Esma Bint Ümeys ile yapmıştır. Bu
evlilikten oğlu Muhammed dünyaya gelmiştir.
Son evliliği
Habibe Binti Harice bu evlilikten kızı Ümmü Gülsüm dünyaya
gelmiştir
Peygamberimizin En Sevgili Dostu
Hz. Ebûbekir (r.a), Allah Teâlâ’nın ve O’nun en sevgili Resûlü’nün en sevgili dostudur. Kur’ânî ifâde ile; “İkinin İkincisidir. Canıyla, malıyla ve ailesiyle Peygamber (s.a.v) Efendimiz ’in etrafında âdeta pervane olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslâm’ın muhâfazası ve neşri için vakfetmiştir Ömrü boyunca Efendimiz ‘den hiç ayrılmamıştı. Bedenen ayrı kaldığı kısa zamanlarda bile kalben Onunla beraber olarak daimî bir râbıta hâlinde bulunurdu.
Cennete İlk Girecek Kişi
Ashâb-ı kirâm, Ebubekir Efendimiz ‘in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah gazaplanır, Resûlullah gazaplanınca da Cenâb-ı Hak gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı. Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:
“–Ey Ebubekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652)
Hz. Ebubekir'e Neden Sıddık Denilmiştir?
Peygamber (s.a.v) Efendimiz, İsrâ ve Mîrac hâdisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman:
“–Ey Cebrâîl! Kavmim beni tasdik etmez!” dedi. Cebrâîl (a.s.):
“–Ebûbekir Sen’i tasdîk eder. O sıddîktır.” buyurdu. (İbn-i Sa‘d, I, 215)
Nitekim müşrikler, Mîraç hâdisesini duyduklarında, derhâl Hazret-i Ebubekir’e koştular:
“–Arkadaşın, bir gece içinde Mescid-i Aksâ’ya gittiğini, oradan da göklere çıkıp sabah olmadan tekrar Mekke’ye geldiğini söylüyor. Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler. Hz. Ebûbekir (r.a),
“–O ne söylüyorsa doğrudur! Çünkü O’nun yalan söylemesine imkân ve ihtimâl yoktur! Ben, O’nun her getirdiğine peşinen inanırım...” dedi. Müşrikler tekrar:
“–Sen O’nu tasdik ediyor ve bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler. Hz. Ebûbekir (r.a),
“–Evet! Bunda şaşılacak ne var? Vallahi O bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine O’nu tereddütsüz tasdik ediyorum.” dedi
İkinin İkincisi
Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Hz. Ebûbekir’i (r.a) çok severdi. Her gün mutlaka yanına uğrardı. Ebûbekir de Allah Resûlü’nü görmeden huzur bulamazdı. Peygamber Efendimiz’in herhangi bir seriyye ile gönderdiği veya hac emîri tâyin ettiği günler hâriç, O’ndan hiç ayrılmadı.
Hz. Aişe (r.a), şöyle anlatır:
Resûlullah, Ebubekir’in evine her gün ya sabah ya da akşam muhakkak uğrardı. Ancak, Allah’ın kendisine hicret için izin verdiği gün, hiç âdeti olmadığı hâlde, tam öğle saatinde bize geldi. Babam onu görünce:
«–Resûlullah bu saatte gelmezdi. Mutlaka mühim bir iş olmalı!» dedi.
Allah Resûlü (s.a.v) içeri girince, babam oturduğu yerden kalkıp yerini O’na verdi. Babamın yanında ben ve kız kardeşim Esma vardı. Resûlullah babama:
«–Odadakileri dışarı çıkar, (mühim bir mesele konuşacağız)!» buyurdular. Babam:
«–Ey Allâh’ın Resûlü, onlar benim kızlarımdır (bir zarar gelir diye endişelenmeyin). Anam-babam sana fedâ olsun, bu mühim mesele nedir?» diye sordu. Resûlullah:
«–Allah Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.» buyurdular. Babam:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Ben de sana arkadaşlık edecek miyim?» dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
«–Evet, beraberiz!» buyurdular.
Hazret-i Ebûbekir (r.a), sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Vallâhi o güne kadar, bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim.” (İbn-i Hişâm, II, 97-98)
Sevr Mağarası
Hicret esnasında Sevr Mağarası’na ulaştılar. Ebûbekir (r.a);
“–Yâ Resûlâllah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar, siz burada bekleyin!” dedi ve mağaraya girdi. Mağaranın içini temizledi. Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça kesip orayı kapatıyordu. Bu minvâl üzere üst elbisesinin tamamını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra:
“–Artık gelebilirsiniz ey Allah’ın Resûlü!” dedi.
Hz. Ebubekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Resûlü:
“–Elbisen nerede, ey Ebubekir?” diye hayretle sordu.
Hz. Ebubekir de yaptıklarını anlattı. Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Resûlü, mübarek ellerini kaldırarak Ebubekir için dua ettiler.
Müşrikler, mağaraya yaklaşırlarken endişeye kapılan Hazret-i Ebubekir Sıddîk, Resûlullah Efendimize:
“–Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ise:
“–Ey Ebubekir! Mahzûn olma! Hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir!” buyurdular.
Hz. Ebubekir orada dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını görünce de:
«–Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olursa mutlaka bizi görür!» dedi. Resûlullah ise:
“–Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ey Ebubekir?!” buyurdular. (Buhârî, Tefsîr, 9/9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe,)
Hz. Ebubekir’in Babasının Müslüman Olması
Hz. Ebûbekir’in radıyallahu anh şu hâli de onun fenâ fi’r-Rasûl makâmında nasıl da Zaireleştiğini, ne güzel ifâde etmektedir:
O, Mekke Fethi’nde, gözleri görmeyen ihtiyar babasını Müslüman olmak üzere Allah Resûlü’nün huzuruna getirmişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“–Ebûbekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar yordun? Biz onun yanına gidebilirdik.” buyurdular. Hazret-i Ebûbekir ise:
“–Onun size gelmesi daha münâsiptir. Bir de Allah Teâlâ’nın bu vesîleyle babama sevap vermesini istedim.” dedi.
Ebû Kuhâfe (r.a), bey’at etmek üzere elini Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mübârek eline uzatınca, Ebûbekir radıyallahu anh duygulanıp ağlamaya başladı. Resûlullah, hayretle niçin ağladığını sorunca da şu müthiş cevâbı verdi:
“–Yâ Resûlâllah! Sana bey’at etmek üzere uzanan şu el, babamın değil de, amcan Ebû Tâlib’in eli olsaydı da, bu vesîleyle Allah Teâlâ benim yerime Sen’i sevindirseydi! Çünkü Sen, onu çok seviyor ve îmân etmesini çok istiyordun…” (Bkz. Heysemî, VI, 173-174; İbn-i Sa‘d, V, 451)
Hz. Ebûbekir radıyallahu anh her zaman:
“Vallâhi Resûlullah Efendimiz’in yakınlarını kollayıp gözetmek, benim için kendi yakınlarımı kollamaktan daha sevimlidir.” derdi. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî 12, Meğâzî 14)
Bir defasında da Resûlullah Efendimiz:
“–Ebûbekir’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiç kimsenin malından faydalanmadım...” buyurmuştu. Ebûbekir radıyallahu anh ise bu iltifatkâr sözden âdeta bir gayrılık mânâsı çıkararak gözyaşları içinde:
“–Ben de, malım da, hepsi Siz’e âit değil mi yâ Resûlâllah?!” dedi. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11; Ahmed, II, 253)
Bu sûretle kendisini bütün varlığıyla Peygamber Efendimiz’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu ifâde etti.
Peygamberimizin Hz. Ebubekir’e Öğrettiği Dua
Hz. Ebûbekir bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e:
“–Yâ Resûlâllah! Bana bir duâ öğretiniz de onu namazımda okuyayım!” dedi.
Allah Resûlü de ona, “Şöyle duâ et!” buyurdular:
“–Allâh’ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız Sen’sin. Öyleyse tükenmez lütfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan, yalnız Sen’sin!” (Buhârî, Ezân 149, Deavât 17, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 48)
Yine Ebûbekir Sıddîk radıyallahu anh bir gün Resûlullah Efendimiz’e:
“–Yâ Resûlâllah! Bana bazı mübarek kelimeler öğretseniz de onları sabah-akşam okusam!” dedi. Allah Resûlü de:
“– «Gökleri ve yeri, görünen ve görünmeyen âlemleri yaratan Allah’ım! Ey her şeyin Rabbi ve sahibi! Sen’den başka ilâh bulunmadığına kesinlikle şehadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden, onun Allâh’a şirk koşmaya dâvet etmesinden sana sığınırım.» diye dua et ve bunu sabahleyin, akşamleyin ve yatağa yattığın zaman söyle.” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101/5067; Tirmizî, Deavât, 14/3392)
Hazret-i Ebûbekir ile Ömer radıyallahu anh, Peygamber Efendimiz’in gözü ve kulağı mesabesindeydiler. Resûlullah onlar hakkında:
“Benden sonra Ebubekir ve Ömer’e tâbî olunuz!” buyurmuşlardı. (Tirmizî, Menâkıb, 16/3662)
Bir kadın, Peygamber Efendimize gelip bir meselesini arz etmişti. Allah Resûlü de ona bâzı tavsiyelerde bulunmuş, bunları yaptıktan sonra tekrar kendisine gelmesini söylemişti. Kadın:
“–Ey Allâh’ın Resûlü, geldiğimde Siz’i bulamazsam ne yapayım?” diye sordu. Bu sözüyle Efendimiz ‘in vefatını kastediyordu. Resûlullah:
“–Beni bulamazsan Ebubekir’e git!” buyurdular. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 5; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 10; Tirmizî, Menâkıb, 16/3676)
Kâsım bin Muhammed Hazretlerinin naklettiğine göre, Allah Resûlü son günlerinde Hazret-i Aişe vâlidemize, şiddetli ağrılarından bahsederek şöyle buyurdular:
Sahte Peygamberler Olayları
Peygamber Efendimiz ‘in vefatından sonra baş gösteren “ridde/dinden dönme” isyanlarını fevkalâde bir dirayetle bastırdı. Böylece İslâm devletinin dağılmasını engellediği gibi, fetihlerin artarak devamını da sağlamış oldu.
Kur’an-ı Kerîm de Hazret-i Ebubekir’in hilâfeti döneminde; daha önce yazılı olduğu hurma yapraklarından, yassı taşlardan, ince levhalardan ve hâfızların ezberlerinden büyük bir titizlikle toplanarak aynen Allah Resul’üne nazil olduğu şekliyle bir Mushaf hâlinde bir araya getirildi. Böylece dînî hususlarda çıkması muhtemel pek çok fitnenin önü alınmış oldu.
Hz. Ebubekir’in İnfakı
Ashâbın en zenginlerinden olan Hz. Ebûbekir (r.a), Allah Resûlü’nde (s.a.v) fânî olunca, canını ve malını cömertçe O’nun yolunda feda etmişti. Fahr-i Kâinât Efendimiz’e peygamberlik geldiğinde, Hz. Ebûbekir’in 40 bin dirhemlik bir serveti vardı. Malının büyük bir kısmını İslâm uğrunda infâk etti. Müslüman olan köleleri âzâd ediyor, Müminlere her türlü desteği sağlıyordu. En son kalan 5 bin dirhemi de hicret esnasında yanına alarak yola çıktı
Yine Hz. Ebûbekir, birçok defa servetinin tamamını Resûlullah Efendimiz’e getirip Allah yolunda kâ‘bına varılmaz bir infak örneği sergilemişti. Efendimiz’in:
“–Âilene ne bıraktın ey Ebûbekir?” suâline de:
“–Onlara Allah ve Resûlü’nü bıraktım.” karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, Zekât, 40/1678; Tirmizî, Menâkıb, 16/3675)
İbn-i Ömer Hazretlerinin rivayetine göre Hazret-i Ebubekir'in (r.a) vefatına sebep olan şey, onun Resûlullah Efendimiz ‘in vefatından duyduğu derin üzüntüdür. Hakîkaten o, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vefâtına o kadar üzülmüştü ki, mübârek vücudu eriye eriye iyice zayıfladı ve nihâyet vefat etti.
Hazret-i Aişe şöyle anlatır:
“Vefat ettiği hastalığı esnâsında babam Ebubekir’in yanına girdim. Bana:
«−Peygamber Efendimizi kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.
«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.
«−Nebî hangi gün vefat etmişti?»
«−Pazartesi.»
«−Bugün günlerden ne?»
«−Pazartesi.»
«−Benim vefatımın da şu an ile gece arasında olmasını ümit ediyorum!» dedi. (Akabinde:)
[«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Resûlullah’a en yakın olanıdır!» dedi.
Sonra Hazret-i Ebubekir, hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı:
«−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilâve edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi. Ben:
«−Babacığım, bu elbise eski!» dedim. Ebûbekir (r.a)
«−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha lâyıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh, salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) vefât etti ve sabah olmadan defnedildi.” (Buhârî, Cenâiz, 94)
Resûlullah Efendimiz gibi 63 yaşında vefât etmişti. O gün tarih 22 Cemâziyelâhir 13 (23 Ağustos 634) idi.
Yorum Gönder