⏳ PEYGAMBERLERİN ATASI
✏️ Eşleri : Hz. Sare Ve Hz. Hatice
✏️ Oğulları : Hz. İbrahim (A.S) ve Hz. İshak (A.S)
✏️ Yeğeni: Hz. Lut (A.S)
✏️ Kitap/Sahife: 10 suhuf
✏️ Hz.İbrahim'in dini: Hanif
Hz. İbrahim keldani kavmine gönderildi. Ur şehrinde dünyaya gelen hz. İbrahim’in babası Taruh’tur. Nemrut gördüğü rüyayıı büyücüye yorumlatır. Büyücü şehirde doğacak bir çocuğun ona musallat olacağını söyler bunun üzeine nemrut yeni doğacak tüm erkek çocuklarını öldürülmesini emreder. Bunun üzerine annesi ibrahim (a.s) alarak bir mağaraya sığınır. İbrahim daha küçük yaştaki aklıyla allah’ın varlığı ve birliğini anlar.
Putları Parçalaması
Kendisine peygamberlik geldiğinde uzun süre keldani kavmini hakka davet eder. bir gün putperetslerin acziyetini göstermek için gizlice puthaneye girer. Elindeki balta ile tüm putları parçalar tek sağlam kalan putun elinede baltayı yerleştirir.
"–Bu işi yapsa yapsa ancak İbrâhîm yapar!" dediler. Ardından hemen İbrâhîm -aleyhisselâm-'ı bularak sordular:
"–Bu işi sen mi yaptın?"
İbrâhîm -aleyhisselâm- şöyle cevâp verdi:
"–Büyük put, kendisinden başkasına tapınılmasını istemiyordu. Bu sebeple diğerlerine kızgındı. Sonunda hepsini balta ile parçalayıp baltayı da omuzuna asmış olabilir. İsterseniz bir de kendisine sorun! Durumu size o anlatsın!"
Putperest halk:
"–Putlar konuşmaz!" dedi.
Bunun üzerine İbrâhîm -aleyhisselâm- onlara:
"–O hâlde, nasıl olur da kendilerini bile koruyamayan şu âciz varlıklar, sizi korur? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" dedi.
Ertesi gün durumu öğrenen Nemrut onu hapse attırır.
Hz. İbrahim (A.S) Ateşe Atılması
Nemrut bir gün hz. İbrahim’i karşısna çıkartır.
Nemrûd:
"–Senin Rabbin kim?" deyince, İbrâhîm -aleyhisselâm-:
"–Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allâh'tır." dedi.
Nemrûd:
"–Ben de diriltir ve öldürürüm." dedi. Zindandan iki kişi getirtti. Birini öldürdü, diğerini ise serbest bıraktı. Sonra da:
"–Bak, ben de bu işi yapıyorum." dedi.
Lâkin akılsız Nemrûd, diriltmenin rûh vermek; öldürmenin ise rûh almak olduğunu bilmiyordu. İbrâhîm -aleyhisselâm-:
"–Benim Rabbim, güneşi doğudan doğdurur. Gücün yetiyorsa sen de batıdan doğdur!" dedi.
Nemrûd, bu söze öfkelendi. Hazret-i İbrâhîm'e yiyecek vermedi. Ayrıca O'na nasıl bir cezâ verileceği husûsunda avanesini toplayıp onlarla istişâre etti. Henûn[4] adında bedbaht birisi:
"–O'nu büyük bir ateşte yakalım!" dedi.
Bu teklif kabûl edildi. Ateş için hazırlıklar başlatıldı. Bir ay odun taşındı. Câhil ve ahmak halk:
"–Bu insan, bizim putlarımıza karşı çıkıyor!" diye odun taşıma işinde seferber oldular. Dağ gibi odun yığıldı. Yakılan ateşin alevleri semâlara çıkıyordu. Harâretinden dolayı, kuşlar yakınından bile geçemiyordu.
Hz. İbrahim’in Teslimiyeti
İbrâhîm -aleyhisselâm- elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir şekilde oraya getirildi.
Yerdeki ve gökteki melekler, hayret içinde:
"–Aman yâ Rabbî! Sen'i en çok zikreden İbrâhîm -aleyhisselâm- ateşe atılıyor! O Sen'i bir an bile unutmayan bir peygamberdir! O'na yardım etmek için bize izin verir misin Allâh'ım?" diye yalvardılar.
Allâh Teâlâ'nın izin vermesi üzerine bir melek İbrâhîm -aleyhisselâm-'a geldi:
"–Rüzgârlar emrime verildi. Arzu edersen ateşi darmadağın edeyim!" dedi.
Diğer bir melek:
"–Sular emrime verildi. İstersen ateşi bir anda söndüreyim!" dedi.
Bir başka melek:
"–Toprak emrime verildi. Dilersen ateşi yere batırayım!" dedi.
İbrâhîm -aleyhisselâm- ise, bu meleklere:
"–Dost ile dostun arasına girmeyin! Rabbim ne dilerse ben ona râzıyım! Kurtarır ise, lutfundandır. Eğer yakar ise, kusûrumdandır. Sabredici olurum inşâallâh!" diye mukâbelede bulundu.
Mancınığa konup ateşe atılmak üzere iken de İbrâhîm -aleyhisselâm-:
"Allâh bize yeter, o ne güzel vekîldir." diyordu.
Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- tam ateşe atılmak üzereyken Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi ve:
"–Bir dileğin var mı?" diye sordu. İbrâhîm -aleyhisselâm-:
"–Evet, bir talebim var, fakat senden değil!" cevâbını verdi.
Cebrâîl -aleyhisselâm-, İbrâhîm -aleyhisselâm-'a hayretle:
"–Niçin Allâh'tan kurtuluş istemiyorsun?" dedi.
O da:
"–Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?" diye cevap verdi.
Allâh Teâlâ, İbrâhîm -aleyhisselâm-'ın meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk'a yöneltmesinden râzı olmuş, O'nu Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Sözünün eri olan (ahdine vefâ gösteren) İbrâhîm." (en-Necm, 37) âyet-i kerîmesiyle senâ etmiştir.
Yine Cenâb-ı Hak, O'nu:
"Rabbi O'na «Teslîm ol!» deyince, derhal «(Bütün varlığımla) Âlemlerin Rabbine teslîm oldum!» dedi." (el-Bakara, 131) âyet-i kerîmesi ile de, teslîmiyet timsâli olarak takdîm ve taltîf etmiştir.
İbrâhîm Halîlullâh'ın bu yüce teslîmiyeti ve yalnız Hakk'a tevekkülü üzerine, O daha ateşin içine düşmeden Allâh Teâlâ, ateşe emretti:
"…Ey ateş! İbrâhîm'e serin ve selâmet ol!" (el-Enbiyâ, 69)
Bu emirle birlikte İbrâhîm -aleyhisselâm-'ın düştüğü yer bir anda gülistâna döndü. Orada tatlı bir pınar kaynayıp akmaya başladı. Bir rivâyete göre, Cennet'ten bir gömlek indirildi ve Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm-'a giydirildi. Bu gömlek, daha sonra İshâk -aleyhisselâm-'a, O'ndan Yâkûb -aleyhisselâm-'a, O'ndan da Yûsuf -aleyhisselâm-'a intikâl etti. Yâkûb -aleyhisselâm-'ın gözleri âmâ olduğu zaman, Yûsuf -aleyhisselâm-'ın gönderip de gözlerinin açılmasına vesîle olan gömlek, işte bu gömlek idi.
Bu durum üzerine Nemrûd şaşırdı ve heyecanlandı:
"–Ey İbrâhîm! Gördüm ki senin ilâhın pek büyükmüş ve kendisinin kudret ve izzeti de seni zarardan koruyacak derecede imiş. Ey İbrâhîm! Senin Rabbin ne güzel bir Rabdir! Senin ilâhına şimdi dört bin sığır kurban edeceğm!" dedi.
İbrâhîm -aleyhisselâm- da:
"–Sen sapıklıktan dönüp tevhîde gelmedikten sonra, kurbanlarının hiçbir kıymeti yoktur!" dedi.
Hz. İbrahim’in (a.s.) Yolculuğu
Ateşe atıldıktan sonra, doğduğu, yaşadığı yerleri terk ederek Harran’a gelir. O’nun kadar uzun yolculuklar yapan bir Peygamber daha yok gibidir. Allâh’ın dînini tebliğ etmek için, daha çok kişiye hakkı, hakikati anlatmak içindir bütün gayreti. Zevcesi Sâre ile kardeşinin oğlu Lût ve onun zevcesini yanına alarak bu kez Filistin’in yolunu tutar.
Hz. İbrahim (A.S.) Ve Firavun
İbrâhîm -aleyhisselâm-, emr-i ilâhî üzerine zevcesi Sâre ile Şam'a, oradan da Mısır'a geçtiler. Lût -aleyhisselâm- da, peygamber olarak Sodom'a göç etti.
Mısır'ı Firavun âilesi idâre ediyordu. Bunlar zâlim ve kibirli kimseler idi. Hududdan, yabancı ve güzel bir kadın şehre girdiği zaman hemen Firavun'a bildirilirdi. Evli ise kocası öldürülür, eğer erkek kardeşi var ise, kadın ondan istenirdi. İbrâhîm -aleyhisselâm-, yanında Sâre vâlidemiz olduğu hâlde hududdan geçince, yine saraya haber gitti. Cemâl sâhibi bir kadının Mısır'a girdiği bildirildi. Sâre vâlidemiz, İbrâhîm -aleyhisselâm-'dan soruldu. O da "dîn kardeşi" mânâsına "kardeşimdir" dedi. Bunun üzerine İbrâhîm -aleyhisselâm-'a dokunmadılar.
Sâre'yi alıp saraya götürdüler. Bu hususla alâkalı olarak Buhârî'de geçen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:"Sâre saraya girince, hemen abdest alıp iki rekât namaz kılmak üzere huzûr-ı ilâhîye durdu. Namazı bitirince Cenâb-ı Hakk'a şöyle ilticâ etti:
«Ey Allâh'ım! Ben Sana ve Sen'in peygamberine inanmış, iffetimi de zevcimden başkasına karşı titizlikle korumuş bir kulun isem şu kâfiri bana musallat etme!»" (Buhârî, Buyu', 100)
Firavun, Sâre'nin yanına yaklaşmak istedi. Birden nefesi kesildi. Felç oldu. Çünkü Allâh, Sâre'yi onun şerrinden korumaktaydı.
Firavun, korkusundan onu serbest bıraktı. Câriyesi Hacer'i de hediye olarak ona verdi. Buna hayret eden etrâfına:
"–Bu kadın bir cinnîdir. Benimle biraz daha kalsa, neredeyse helâk olacaktım. Zararından korunmak için ona Hacer'i verdim!" dedi.[6]
Hz. İbrahim'in (A.S.) Hacer Validemiz İle Evlenmesi
İbrâhîm -aleyhisselâm-'ın Sâre vâlidemizden çocuğu olmadı. Yaşları da hayli ilerliyordu. Sâre vâlidemiz, câriyesi olan Hacer'i âzâd edip İbrâhîm -aleyhisselâm-'la evlendirdi. Bu izdivacdan Hazret-i İsmâîl dünyâya geldi. Ve Muhammedî nûr İsmâîl -aleyhisselâm-'a intikâl etti. Sâre vâlidemiz ise, bu nûrun kendisinden intikâl edeceğini düşünmekteydi. Buna çok üzüldü. İbrâhîm -aleyhisselâm-'a Hacer vâlidemizi başka bir beldeye götürmesini söyledi. İbrâhîm -aleyhisselâm- da Allâh'ın emri ile Hacer vâlidemizi ve oğlu Hazret-i İsmâîl'i ıssız bir belde olan Mekke'ye götürdü. Cebrâîl -aleyhisselâm- ona rehberlik yapıyordu.
Zem Zem Mucizesi
Allah’ın buyruğuna uyan Hz. İbrahim (a.s) çölün ortasına Hatice ve hz. İsmail (a.s)’ı bırakıp gitti. Hz. İsmail (a.s) susuzluktan ağlamaya başlayınca Hatice ne yapacağını şaşırdı. Yarı şaşkın bir halde gelen geçen kervan olup olmadığı görmek için Safa ve Merve tepelerinin arasında 7 sefer gidip geldi. Döndüğünde Hz. İsmail (a.s)’ın topuğunun altından su fışkırdığını görür. Suyu boş yere akmasını engellemek için hatice ‘’zem zem (dur dur)’’ der. Zem zem ismide buradan gelir.
Kurbanlık Adanan Evlat
Hz. İbrahim (a.s) ilk eşi Sare’dir. İkinci Eşi ise Hacer’dir. Hz. İbrahim (a.s) gençliğinde çocuk sahibi olamamıştır. Yaşlığında ise dua ederek ’’eğer bir oğlu olursa onu Allah’a kurban edeceğine dair söz verdi. ‘Yıllar sonra Hz. İbrahim (a.s)’ın ikinci eşi Hacer’den İsmail adında oğlu oldu. Aradan uzun zaman geçince Hz. İbrahim verdiği sözü unuttu. Sonra rüyasında sürekli Allah’a verdiği sözü görmeye başladı.
Birkaç sefer aynı rüyayı görünce rüyasını Hz. İsmail’e anlattı. Hz. İsmail küçük yaşına rağmen babasına sözünü tutması gerektiğini söyledi. Bir gün Hz. İbrahim (a.s) karar verdi. Oğlunu alıp daha doğru çıkmaya başladı.
Kör Şeytan
Yolda giderken Hz. İsmail (a.s) şeytanı gördü. İblis onu kandırmaya çalışıyordu. Hz. İsmail (a.s) üç yerde iblisi görerek ona taş attı. Birisinde taşın biri iblisin gözüne geldi. kör şeytan lafı buradan geliyor. Hac mevsiminde şeytan taşlamada bu niyetle taşlanıyor.
Hz. İbrahim (a.s) kurban etmek üzere hz. İsmail (a.s)’ı taşa yatırdı. hz. İsmail (a.s) ellerini sıkıca bağlamasını ve korkmamasını söylerek babasını teselli etti. Hz. İbrahim (a.s) bıçağı iki sefer Hz. İsmail (a.s)’in boynuna sürttü lakin bıçak kesmedi. Taşa sürdü taşı iki ye böldü. Üçüncü kez denediğinde allah gökten koç’u indirdi. Allah, Hz. İbrahim (a.s)’ı sözünu tutmakla sınamıştı. Hz. İbrahim (a.s)’ı sınavı geçti ve allah ona koç’u göndererek onu kesmesini istedi. Allah’a kurban kesmek’te buradan geliyor
Hz. İshak'ın (A.S.) Doğumu
İbrâhîm -aleyhisselâm-, Rabbine verdiği söze sadâkat gösterip oğlunu kurban etmeye râzı olduğu için Allâh Teâlâ, O'na -hayli ihtiyarlamış olmasına rağmen- mükâfât olarak bir oğul daha ihsân etti. Âyet-i kerîmelerde bu ilâhî ihsân şöyle beyân buyrulur:
"Sâlihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrâhîm'e) İshâk'ı müjdeledik. Kendisini ve İshâk'ı mübârek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa zulmedenler de olacaktır." (es-Sâffât, 112-113).
Kabe’nin İnşaası
Kâbe, yeryüzünde inşâ edilen ilk mâbed idi. Hz. Âdem yeryüzüne indikten sonra, ilk işi meleklerin yardımıyla bu mukaddes binayı yapmak olmuştu Kâbe, zaman zaman tamir edilerek Nûh tûfanına kadar mâbed görevini sürdürmüştü. Tûfandan sonra yeri kaybolmuş, varlığından iz ve eser kalmamıştı. Allah, bu şerefli mâbedin, Müslümanlara kıble olması için ortaya çıkarılıp yeniden inşâsını Hz. İbrahim ile oğlu İsmail`e nasib edecekti.
Makam-I İbrahim
Hz. İbrahim`in boyu duvara taş yerleştirmeye kâfi gelmemeye başlayınca, bu duruma baba-oğul birlikte bir çare düşündüler. Hz. İsmail, merdiven vazifesi görmek üzere yüksekçe ve uzunca bir taş bulup getirdi. Hz. İbrahim, bu taşın üzerine çıkarak çalışmaya devam etti. Hz. İbrahim`in üzerinde durup inşaata devam ettiği bu taşa, Makam-ı İbrahim denir. Üzerinde Hz. İbrahim`in ayağının izleri bulunmaktadır.
Hacerü`L-Esved
Kâbe`nin duvarı her taraftan örülüp, sıra, bugün Hacerü`l-Esved`in bulunduğu köşenin yapımına gelmişti. Hz. İbrahim, oğlundan, insanların Kâbe`yi tavâfa başlama noktası olmak üzere bir taş bulup getirmesini istedi.
Hz. İsmail, babasının bu isteğini yerine getirmek üzere dağa taş aramağa gitti. İşte bu esnada Hz. Cebrâil, Hz. İbrahim`e Cennet`ten bir taş getirdi ve Kâbe`nin köşesine o taşın yerleştirilmesini istedi. Rivâyete göre, bu taş Cennet yâkutlarından bir yâkut idi. Göreni hayran edecek kadar parlak bir taş idi. Kendisiyle her hastalık ve musibetten şifâ istenebiliyordu. Fakat sonradan insanların onu günahlı elleriyle pisletip kirletmeleri yüzünden, taşın parlaklığı gitti, karardı. Şifâsı da kayboldu Allah, onun zinetini ve güzelliğini günahkâr insanlardan gizlemişti. Taşın siyaha yakın bir renk almasından sonra, ona "Hacerü`l-Esved", yani "Siyah Taş" denilmeye başlandı. Hacerü`l-Esved`in Kâbe duvarına yerleştirilmesiyle Kâbe`nin inşaatı tamamlanmış oluyordu.
İlk Hac
Kâbe`nin inşaatının bitmesinden sonra, Cenab-ı Hak insanlara haccı emretti. Hz. İbrahim, Makam-ı İbrahim`e çıkarak haccın farz kılındığını ilân etmeye başladı. Bu ilânatı duyan insanlar, akın akın Kâbe`ye gelmeye başladı. Hz. İbrahim onlara haccın nasıl yapılacağını öğretti. Sonra onların başında olarak hep birlikte haccettiler.
Hz. İbrahim'in (A.S.) Vefatı
Hz. İbrahim'in (a.s.) 200 veya 175 yaşında vefat ettiği ve Kabe'de Makam-ı İbrahîm ile Zemzem arasındaki yerde defnedildiği rivayet edilir. Başka bir rivayete göre kabri Filistin'in el-Halil şehrinde Hz. Sare'nin yanındadır.
Yorum Gönder